Çünkü o dünyayı yaşadığı yıldızlardan seyreden, başörtüsü arasından cihana bir kraliçe kibriyle bakan, gözleri dünyayı kirpiklerinden süzdükten sonra görmeye tahammül eden kibir ve gurur ilahesi benim randevuma gelsin, bu mümkün müydü?
Sayfa 20 - Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları Türk Edebiyatı Klâsikleri Dizisi 57Kitabı okudu
Ölümle yüzleşme - ve onu erteleme - her şeyi o kadar değerli, o kadar kutsal, o kadar güzel yapıyor ki, onu sevme, onu kucaklama ve kendime onun ağırlığı altında ezilme iznini verme dürtüsünü her zamankinden daha güçlü hissediyorum. Nehrim hiç bu kadar güzel görünmemişti... Ölüm ve onun her zaman gerçekleşme olasılığı, aşkı, tutkulu aşkı daha olası kılar. Hiç ölmeyeceğimizi bilsek tutkuyla sevebilir miydik, esriklik mümkün olur muydu merak ediyorum.
Abraham Maslow’un, geçirdiği kalp krizinden sonra iyileşirken yazdığı mektuptan.
Saat kaçtı, zaman var mıydı o an, dünya dönüyor muydu, dışarıda rüzgar hangi yaprağın hışırtısının masalını okuyordu, hiçbirinin önemi yoktu. Her şey benimle birlikte güzeldi. Ben varsam her şey vardı, ben yoksam hiçbir şey yoktu...
Ali Atay'ın Yokluğunda şarkısı...
"Kaybet bu öfkeni."
Bu şarkıyı biliyordum.
"İçinde sakladığın..."
Bu şarkıyı söylememeliydi.
"Terk et o derdini."
O Kıvanç Vuran'dı.
"Benden almadığın..."
Hoşlandığı kız onu öylece yüz üstü bıraktı diye...
"Sabret, sonu aynı değil!"
Üzülüp, üstüne bir de onun için şarkı söyleyecek biri değildi o.
"Söylüyorum."
Bana aşık değildi ki.
"Dinle, rüyaların her gün aynı."
Beni sevmiyordu bile.
"Olmayacak!"
O, benden sadece hoşlanıyordu ve bana bir çöpmüşüm gibi davranan biriydi.
"Şimdi vazgeçersen geriye döneceksin."
Dönmüştüm.
"Gitme! Kaybedince daha çok seveceksin."
Daha ne kadar çok sevebilirdim ki onu?
"Biliyorum, hiç bir anlamı yok.
Yokluğunda, yokluğunda, yokluğunda..."
İçimdeki bu yüzsüz sevginin daha da büyümesi mümkün müydü?
Sonra döndü ve kızı gördü. Beyninden peş peşe geçen görüntüler o anda silindi. Solgun, semavi bir varlıktı; insanın ruhuna işleyen kocaman mavi gözleri, altın sarısı gür saçları vardı. Üzerine ne giydiğinin farkına varamadı, ama giysilerinin de en az kendisi kadar muhteşem olduğunu biliyordu. Onu narin sapının üzerindeki soluk altın sarısı yapraklarıyla zinya çiçeğine benzetti. Ama hayır, bir ruhtu o, ilahi bir varlıktı, tanrıçaydı; böylesine yüce bir güzellik bu dünyaya ait olamazdı. Yoksa kitaplar doğru mu söylüyordu, üst tabakalarda onun benzerleri çok muydu?
Tevhid inancından șirke dönmeyen Sümeyye'nin iki bacağını birer deveye bağlayıp da develeri ters istikamette hareket ettirdiler ve bacakları ayrılan Sümeyye șehit oldu. O zamanın develeri şimdilerde farklı boyut kazanmıştır. Bacaklar ayrılmasa bile, akıl ile gönül ayrılmakta, deve yerine bombalar kullanılmaktadır. Irak'lılar Müslüman değil de Hıristiyan olsaydı, bu bombalar atılıp binlerce kiși ölür müydü?İnanç ahlâksızlığının kan akıtmaya sebep olması, insanlık tarihine bir kara leke olarak geçecektir. Farklı inanca sahip olduğu için hayat hakkını elinden almak kadar kötü bir uygulama olabilir mi?