Deniz kuvvetleri kumandanı Sayın Sadık Altıncan merhum da Pakistan'ı ziyaret eden heyetin içinde idi. Bayar sözü değiştirmek ve Menderes'in kaypaklığına karşı bana ciddi bir insan göstermek istemiş olacaktı ki:
- Bak, dedi, şimdi Altıncan'ı neden çok sevdiğimi sana göstereyim.. Onu davet edip bir kadeh de beraber içmemizi teklif edeceğim o kabul etmeyecek...
Garsona :
- Amiralı buldurur musunuz? dedi.
Bir dakika sonra Altıncan geldi. Masanın yanında ayakta selam durdu. Bayar:
- Amiralim dedi, buyurun bir kadeh rakı içelim!.
Sadık Altıncan beklemediği bir teklif ile karşılaşmış gibi durakladı .
- Sayın cumhurbaşkanım dedi, ben vazifedeyim, müsaade ederseniz içmeyeyim.
- Canım bir kadehten ne çıkar?
- Emriniz büyük efendim, fakat vazife müsaade etmez. Bayar:
- Israr edersem...
Amiral gülümsedi.
- Israr etmezsiniz efendim, diye cevap verdi.
Bayar güldü:
- Nasıl isterseniz, dedi, ama oturup konuşabiliriz.
- Biraz sonra gelirim efendim.
Amiral yine çevik bir selam çaktı ve yanımızdan uzaklaştı . .
Bayar bu sefer bana döndü:
- Gördün mü, dedi, som asker, som vazife adamı... Ben işte onun bu ciddiyetine meftunum. .
Türk donanmasında iyi bir isim bırakmış olan Altıncan, bir yıl sonra emekliye ayrılacak, 1957 seçimlerinde D.P.'den milletvekili seçilecek, askerlikten sivil hayata geçmiş olmanın bunalımı içinde ne yapacağını bilmeden, 27 Mayıs'tan sonra tevkif edilecek, Türk donanması için bizzat kurduğu Yassıada'da henüz içine nüfuz etmediği meselelerin sorumlusu olarak muhakeme edilecekti... Mahkum olmadan vefat etti. Hiç şüphe yok, böyle bir son ona layık değildi.