"Bir kitap yazmak istediğimi söylemiştim. İçinde öyle bir cümle olsun istiyorum ki, kitabı okuyan biri o cümleye geldiğinde kitabı birden kapatıp sımsıkı göğsüne bastırsın."
"Günümüzden yaklaşık bin altı yüz yıl önce, bir Roma imparatorunun şehrimizi ziyaret etmesi vesilesiyle dikilen sütunun üzerinde bugün bir leylek yuvası var. O sütunu görünce insan ister istemez bazı yapılara bin yıl sonra üzerine leyleklerin yuva yapacağı beton yığınları gözüyle bakıyor. Hangisine yuva yapacak acaba leylekler? Baştan aşağı camla kaplı cephesinde gökyüzünü ve güneşi soğuk dikdörtgenler halinde yansıtan şu gökdelene mi? Yoksa, dev bir fabrikayı andıran şu alışveriş merkezine mi? Böyle düşüncelere de fazla kapılmaya gelmez! En iyisi ucuz marketlerin birinden alışveriş yapmak ve kendini ikramiyeye veya yakacak yardımı verilen ayların düzgün salınımına bırakmak."
"Bu berbat şehirde görüp görebileceğiniz en güzel şeyin terk edilmiş bir fabrikanın kara yıkıntısı olması saçma ya da gülünç mü? Değil! İnsana özgü bir yavaşlığı, sakarlığı hatırlatan tek şey bu yıkıntı çünkü. Şehirde otomobiller, yollar ve binalar, sonunda bütün sıcaklıkların evrenin ölgün sıcaklığıyla aynı olacağı bir geleceğe doğru son hızla gidiyor, uzanıyor, yükseliyor. Ama aralarında banka memuru sevgili dostum Tuğrul'un da bulunduğu sağlığına dikkat etmeyen, fazlasıyla hayalperest bazı insanlar var ki, onlar gece kurdukları saatin çalışmamasını veya en iyisi geriye gitmesini gönülden dileyerek tatlı tatlı esniyorlar."