3 dönem boyunca İstanbul'u, içindeki insanların yaşamları ve memleketin genel durumu anlatılıyor bu kitapta. İlk dönem II. Abdülhamit dönemi İstanbul'u. Abdülhamit'in bütün devlet politikasını kendisinin zarar görmemesi, suikaste uğramaması vs üzerine kurması, bazı vatan topraklarının tek kurşun atılmadan verilmesi, gerçekten çok üzücü. Son 20 yılda yaratılmış bir Abdülhamit imajı var, yok efendim hiç toprak kaybetmemiş de bilmemne okumuş yazmış insanların ağzından dahi duydum bu cümleyi. Gerçek hiç de öyle değil halbuki.
Devletin ileri gelenlerinin arasında da bilgi, beceri ve deneyim anlamında çok yetersiz insanların olması, memleketin bu kadar dibe nasıl battığını ve niye kurtarılamadığını da gösteriyor bize aslında.
Sonrasında ikinci İstanbul olarak da İttihat ve Terakkiciler iktidara geçiyor. Hürriyet, eşitlik, kardeşlik ve adalet gibi söylemlerle yönetimin başına geçen teşkilatın; tam olarak eleştirdiği şeylere dönüştüğü görülüyor. İnsanların kokuşmuşluğu, karakterlerinin çürümüşlüğü her dönemde aynı. Dünya harbi başlamış, memleket yanarken bazılarının sefahat içinde yaşamaya devam etmesi, bana Yakup Kadri'den Sodom ve Gomore'yi hatırlattı.
Üçüncü İstanbul dönemi ise dünya savaşının bittiği ve memleketin işgal edildiği yıllar. Aynı kokuşmuşluk yine devam ediyor, bir tarafta canını ortaya koyup vatanı kurtarmaya çalışanlar, öbür tarafta kişisel ikbalinden başka şey düşünmeyen insanlar.
Yazarın tek romanı imiş bu kitap, muhteşem bir iş çıkarmış, kitaptaki her karakter etiyle kemiğiyle çok gerçekçi resmedilmiş. Okuduğuma sevindiğim bir kitap oldu benim için.