Kitap 1800'lü yılların ortalarında Fransa'nın Pireneler yerinde geçiyor. Baş karakterimiz Georges Vasseur, buraya tedavi amacıyla gelmiştir. Tedavi merkezinin ismi yer almaz ve mekan "X Oteli" olarak geçer. Georges, burada kaldığı sürece tanıdığı kişilerin hikayelerini hatırlamakta ve anlatmakta olup aynı zamanda karşılaştığı
Fransız yazar Octave Mirbeau’nun 1901 yılında gazetede yayınladığı hikayeleri bir araya getirerek oluşturduğu bir roman Bir Sinir Hastasının 21 Günü. Eser boyunca, Pireneler’de bir sanatoryumda kalan baş karakter Georges Vasseur, burada karşılaştığı tanıdıklarıyla ilgili trajikomik hikayeler anlatıyor. Başlarda sığ, kendini beğenmiş ve duyarsız burjuvazinin eleştirisi gibi dursa da hikayeler ilerledikçe çok daha derin bir hicivle karşılaşıyorsunuz. Mirbeau çok mizahi ve eğlenceli bir dille toplumdaki adaletsizlikleri, adalet sistemini, sağlık sistemini, bürokratları, politikacıları, siyasi düzeni, sömürgeciliği, ırkçılığı ve toplumdaki diğer aksaklıkları eleştiriyor. Eser, muazzam bir toplumsal ve politik hiciv. Mirbeau’nun dili o kadar eğlenceli ki yer yer kahkahalar attım okurken ama eleştirdiği konular da bir o kadar utanç verici, saniyeler sonra güldüğüm için utandım. Bu duyguları aynı anda okura yaşatabilmesi çok hoşuma gitti. Oldukça akıcı ve sürükleyici bir metin aynı zamanda. Çok ama çok sevdim. Özenli çeviri için Alev Çamalan’a, kapak tasarımı için Umut Durmuşoğlu’na ve bu güzel eseri özenle basan @ucnoktayayinlari’na çok teşekkürler.
Fransız gazeteci-yazar Octave Mirbeau'nun 1901 yılında yayınlanan eseri Bir Sinir Hastasının 21 Günü hakkında birkaç şey yazmak istiyorum bugün.
1800'lü yılların ikinci yarısında Fransa'nın Pireneler'inde geçiyor kitabımız. Buraya tedavi amacıyla gelen Georges Vasseur, kitap boyunca X Oteli'nde karşılaştığı kişilerin ve tanıdıklarının ilginç hikayelerini anlatıyor.
Her konu hakkında konuşuyor neredeyse Georges. Irkçılık, politika, sömürgecilik, din, aşk, sağlık sistemi, halk hakkında eleştiriler yapıyor. Bol bol hiciv, her bölümde bir konuda yergi bulmak mümkün. Özellikle dikkatimden kaçmayan şey ise Dreyfus Davası'na olan tutarlı açıklamalar. 1894 yılında Yüzbaşı Alfred Dreyfus'un haksız yere casusluk ile suçlanıp yargılanması konusunu ve yine Dreyfus'un dört buçuk yıl kaldığı Şeytan Adası'nı da kitapta görüyoruz.
Köylüleri, sınıf çatışmasının kurbanı olan alt tabaka denen kesime yapılan işkenceleri, derilerinden koltuk cüzdan yapılan zencileri, aşk için sevdiği kadına kanından bir yüzük veren ve bunu ölümü pahasına yapan bir insanı, politikacıları anlatırken yer yer güldürse de daha sonra okura kendini sorgulatan bir kitap yazmış Mirbeau. Toplumun gerçeklerini okumak isteyenlere, ne yazık ki hâlâ değişmeyen düzenin nedenlerini sorgulayacaklara bu akıcı kitabı tavsiye ediyorum.