Özel bir ironiye başvurmadan zwei ile Zweifel (“iki” ve “kuşku”) arasındaki etimolojik akrabalıktan söz eden Odo Marquard bu bağın bir ses yinelemesiyle sınırlı olmadığını ileri sürer. İnsan iki kişiyse, kesinlik yoktur; ve öteki, basit bir uzantı, bir yankı değil, bir alet ya da birincinin bir astı değil, tam anlamıyla “ikinci” olarak, hükümran bir ikinci olarak kabul edildiğinde, o zaman bu belirsizlik kabul görmüş olur. Çift olmak, belirsiz bir geleceğe rıza göstermek anlamına gelir.
İlkesellik uzun, yaşamsa kısadır;bundan böyle yaşamımıza başlayabilmek için ve yaşayabilmek için ilkesel bir izni bekleyemeyiz. Çünkü ölümümüz ilkesellikten daha hızlıdır ;bizi ilkeselliğe veda etmeye zorlayan da budur...
İnsanın güvensizlik kapasitesi sınırlıdır;insan, dikkatini düşünme cephelerinden birinde ne kadar çok yoğunlaştırırsa, saflık diğer düşünme cephelerinde o kadar kolay zafer kazanır...
Kuşku, çaresizliğin tanrılaştırılması değil, aksine ilkeselliğe veda 'dır. Buna karşılık ilkesel felsefe, tam da ilkesel olarak ilkeselliği bilmek ister. Bu nedenle ilkeleri ve en ilkesel ilkeyi bulmaya çalışır...
Dünya, gnostiklere göre insanların "öksüz" olduğu bir yerdi. Tanrısal olması gereken aşkınlık sustuğu için, insanoğlu kendi başına buyruktu. Kurallar ve ilkeler, ancak bütüncüllüklerin olduğu yerde bulunurdu. Oysa gnostisizm, ilkecilikten uzaktı. Çünkü, · Odo Marquard'ın söylediği gibi "ilkeler Uzun, yaşamsa kısadır. Yaşamımıza başlayabilmek ve yaşayabilmek için ilkesel bir izni bekleyemeyiz; ölümümüz, ilkesellikten daha hızlı çünkü; bizi ilkeselliğe veda etmeye zorlayan da budur.