Yalnız Bir Opera
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş
Depresyonel Düşünceler ~ Ali Küçüközer
Hayatın senaryosu kendi anlatımızla iç içe geçerken, bize anlatılan hikâyeler ile yazmayı seçtiğimiz bölümler arasında çoğu zaman gidip geliyoruz. Hayat ilerledikçe, toplum tarafından yazılan bu anlatılar ile kendi deneyimlerimizin elle çizilmiş taslakları arasındaki çizgide yürüyoruz. Ödünç alınan bu
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlıgın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir
Ve aşk,
Çekingen bir selamla ele verirdi kendini
Dumanlı sıcak öğle vakitlerinde
Sokağın tozunda okurduk aşkımızı
Karahindibanın basit diliyle aşinaydık biz
Masum sevecenlikler bahçesine götürürdük yüreklerimizi
Ve ödünç verirdik ağaçlara
— Hocam aşk nedir?
“Bardağa dolan ilk şarabı, sakinin sarhoş bakışlarından ödünç aldılar. Dünyanın neresinde bir gönül derdi varsa onları bir araya topladılar, adına aşk dediler…”