Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Başlangıçta, analar-babalar ve diger aile fertleriyle yaşanmış ilişkiler hakkında temel bilgileri edinmek, o kişinin dünyası hakkında fikir edinme açısından önem taşır. Ama bu ilişkilerin ayrıntılı değerlendirmesini yapabilmek için erken- dir. Nitekim psikoterapinin ilk aşamasında anlatılan acı ve öfke yüklü hikâyeler, görece bir rahatlama sağlandıktan sonra yerini, daha yansız değerlendirmelere bırakır. Ya da bunun tersi olur. Başlangıçta, yaşanan kızgınlıkları bastırarak yüceltilen anne ya da babanın olumsuz yönleri, rahatlama sağlandıktan sonra yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Sık karşılaşılan durumlardan biri de temel sorunun kaynağının, örneğin babayla ilişki olduğuna inanılmışken, aslında baba- dan değil anneden kaynaklandığının ya da bunun tersi olduğunun fark edilmesidir. Bu değerlendirilmeler yapılırken, terapistin ha- fiye konumunu iyi kullanması gerekir. Çünkü bazen asıl sorun kaynağı olan ebeveyn değil de beklentilerin yöneldiği ebeveyn sorun kaynağı olarak görülebiliyor. Yetişkin yaşamımızda da umudumuz olmayandan çok, bir şeyler beklediğimiz insanlarla sorun yaşarız.
Sayfa 88 - MetisKitabı okuyor
Çocukluklarında zor durumlar veya zor ilişkiler içinde büyümüş yetişkinler kendileri ebeveyn olduklarında, çocuklarıyla yaşadıkları zor durumlarda self-regülasyonlarını, empatiyi ve duyarlı ebeveynliklerini korumakta güçlük çekebilirler. Çocuklarını veya onlarla yaşadıkları kimi anları tehdit/tehlike/stres kaynağı olarak algılarlar ve kendi savunma sistemleri devreye girer - yüksek öfke ve şiddet içinde büyümüş bir ebeveynin, çocuğunun yüksek sesle ağlamasından veya öfkeli yüz ifadesinden yoğun tetiklenmesi gibi. Sonuç olarak, içinde oldukları durumla, çocuğun ihtiyaçları ve duyguları ile bağlantı kopar. Ebeveyni artık o anda alt beyni yönetiyordur. Üst beyin fonksiyonları (mantık, neden-sonuç ilişkisi, problem çözme…) devre dışı kalır. Bu durumun çocukta yansıması da onun durumu tehdit olarak algılayıp savunma sistemlerini devreye sokması şeklinde ilerler. Dışarıdan bakıldığında uyumsuz, huzursuz ve öfkeli davranışlar sergilemesi şeklinde olur. Çocuğun bu durumu da ebeveyni daha çok tetikleyeceğinden, bir kısır döngü yaşanır. Dışarıdan bakıldığında, son derece zorlanan bir çocuk ve en az onun kadar zorlanan bir ebeveyn görürüz. Self-regülasyonda zorlanma sadece çocukluk yıllarındaki gelişime bağlı olmaz. Bazen son derece sağlıklı bir ortamda büyümüş bir ebeveynin yaşadığı travmatik bir tecrübe (ölüm, hastalık, doğal afet gibi), bazen de çocukla alakalı bir durum da ebeveynin normal koşullarda sahip olacağı sağlıklı ebeveynliği sergilemesini engelleyebilir.
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
BİR ŞEYLER EKSİK Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz. ...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz. ''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
BİR ŞEYLER EKSİK ," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
İş işten geçince
Başkasını yakan zulüm senî de Yakar amma neden sonra anlarsın. Sahtekârın îmanı da, dînî de Kokar amma neden sonra anlarsın. Gün gelîr gözlerîn dalar yokuşa Şartlar yorgunları salar yokuşa Umulmadık yerde sular yokuşa
Sayfa 30
Öfke ve Düşmanlık
Gerçekten de kızgınlıklarını biriktirdikten sonra birden boşaltan kişiler, gösterdikleri tepkinin çevrede neden bu denli olumsuz karşılandığını kavramakta güçlük çekerler. Çünkü gerilimin böylesi bir patlamayla boşalıvermesi, dışkılamadan sonra yaşanan ferahlamayı andıran bir duygunun yaşanmasına neden olur ve öncelikle bu duygu yaşandığından, kişi kendisini rahatlatan tepkisinin diğer insanlarda neden bir karşıt tepki oluşturduğunu anlamakta güçlük çeker.
Reklam
Kutla, mutlu bir alev ol, o zaman yanlış olan her şey yok olur. Öfke, hırs, seks ve benzerlerinin maddesi yoktur. Onlar sadece mutlu, coşkulu bir hayatın yokluğudur. Keyifsiz olduğun için öfkelisin. Öfkeni birisi yaratmıyor; keyfin olmadığı için sefalet içindesin. Bu yüzden öfkelisin. Diğerleri sadece bahane. Kutlayamadığın için sevemiyorsun da; o yüzden seks var. Gölgelerle yetinmek bu. Zihnin de diyor ki, "Önce bunları yok et ki, Tanrı sana gelsin." Bu insanlığın en tescilli aptallıklarından biri.
Geleneksel toplumdan çağdaş topluma geçiş, otorite kimliğinin de sarsıntı geçirmesine neden olur. Kimi, her şeyi bilir görünen, eleştiriye kapalı ve dayanaktan yoksun yargılarda bulunan bir otorite kimliğini benimserken, kimi otoritesinin gerektirdiği sınırları yeterince çizemez. Benzer bocalamalar toplumun otorite ile olan ilişkisinde de gözlemlenir. Kimi, otoriteye, inançlarına ve geleneklerine eskisinden daha çok bağlanarak toplumsal değişimin getirdiği kaygı ve yabancılaşmaya karşı kendisini korumaya çalışır. Kimiyse tepkici davranışlar gösterir. Engelleyici bir kurum olarak algıladığı otoriteye karşı açık ve sürekli bir öfke yaşar. Ne var ki, otoriteye kayıtsız şartsız boyun eğme kadar, ona yönelik ve ona göre ayarlanmış karşıt tepkiler de insanın gelişimini ve içsel özgürlüğünü kısıtladığından, bu kişilerin tepkileri zaman zaman saldırgan ve yıkıcı ölçülere ulaşabilir. Dolayısıyla bu tür insanların kendilerine tanınan hakları sağduyu ölçüleri içinde kullanamadıkları, var olan kurumlara yalnızca karşı çıkarak, yapıcı, yaratıcı ve gerçekliğe uygun öneriler getiremedikleri de sık gözlemlenen durumlardır.
Benzer bir meşrebim var, zor
"Benim meşrebim zordur. Toprağım kıraç yerden alınmıştır, her bitki büyümez üzerimde, suyum,ekşimiş şarap gibi tatsızdır, soluğum yalçın kayaları parçalayan rüzgarlar gibi delidir. Umuttan çok kuşku vardır yüreğimde, hoşgörüden çok öfke vardır, nedensiz düşmanlık gütmesem de, olur olmaz şeye sevgi beslemem ben. Haktan yanayımdır ve de hakikaten. Bu yüzden sevgilin hak edenin hakkı olduğuna inanırım. Hak etmeyene sunulmayacak kadar değerlidir sevgi."
Sayfa 150
Bir kimsenin temsil ettigi doğruluk, o kimsenin sözcükleri unutulduktan çok sonra bile nasıl da gelir aklımıza! Nasıl da esinlenir bize, en sessiz saatlerde, yaşamın ve ölümün tüm geçişlerinde tek kalkanımızın doğruluk olduğu! Zekâ kelepirdir, öfke de öyle; ama eğer karşı tarafa kendinizi savunamıyor veya açıklayamıyorsanız, herkese karşı, kendinize karşı, doğruya sıkıca tutunun, böylece yerinden oynatılmayan bir kaleniz olur. Karşı taraf söylediğiniz sözcükleri unutacaktır, ama üstlendiğiniz rol sizi savunmayı sürdürür.
Reklam
Yani eş seçimimizi ve ilişkimizin içeriğini kişilik özelliklerimiz belirler. İlişkilerimizde olumlu ya da olumsuz yönlerimize en fazla benzerlik gösteren partnerleri buluruz. Örneğin geçmişimiz bize, fazla bağlanmadan yaşanan fiziksel yakınlaşmaların bizim için en doğrusu olduğunu öğrettiyse, tam bu kalıba uygun birilerini kendimize çekeriz.
“Öfke de üzüntü gibi zayıflıktır. Çünkü her ikisi de yaralanmaya ve teslimiyete neden olur”
6 )Sözel judo: eleştiri ateşi altında olduğunuzda karşılık vermeyi öğrenin değersizlik hissinizin nedeninin süregiden de öz eleştirileriniz olduğunu öğreniyorsunuz Bu durum sürekli kendinize nutuk çektiğiniz ve sertt gerçekçi olmayan bir şekilde zulmettiğiniz üzücü bir iç konuşma şeklini alır Genellikle öz eleştiriniz başka birinin sert bir
Sayfa 143
Hisseden beyin bilinç arabamızı kullanır, çünkü son kertede sadece duygularla harekete geçeriz. Çünkü eylem bir duygudur. Duygular bedenlerimizi harekete iten biyolojik hidrolik sistemdir. Korku beyninizin uydurduğu sihirli bir şey değildir. Midenizin kasılması, kaslarınızın gerilmesi, adrenalin salgısı, bedeninizin çevresinde alan ve boşluk için ağır bir arzudur. Düşünen beyin sadece kafatasınızın içindeki sinaptik düzenlemelerdir; duygusal beyin tüm bedenin bilgeliği ve aptallığıdır. Öfke bedeninizi harekete iter; kaygı geri çekilmesine neden olur. Neşe yüz kaslarınızı aydınlatır; hüzün varlığınızı gölgeler. Duygu eylem ilham ederken eylem de duygu esinler. Bu ikisi ayrılmazdır. Bu da tüm zamanların en basit ve yanıtı en belli sorusunu sormamıza neden olur: Neden yapmamız gereken şeyleri yapmayız? İçimizden gelmediği için.
...birçok zaman kendisini neşelendiren yasının ve acısının ara sıra yaptığı gibi, sessiz ve karanlık, ruhunu ezen bu acıklı bezginlik içinde çok bahtsızdı. "Ya ben! Ben ne yapayım?" Niçin o daima böyle idi? Dünyada durgunluk ve rahatın hep kuruntu olduğunu görüp kendini üzen şeylerin de hep kendi hayalinin, kendi dileğinin icatları
Sayfa 90
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.