“Sofie’nin Dünyası”*nı okurken, bir yandan Sofie'nin yaşadığı içsel keşiflere tanıklık ederken bir yandan da kendi dünyama dair yeni pencereler açıldığını hissettim. Jostein Gaarder, felsefeyi bir öğretinin ötesine taşıyarak, onu yaşanan bir hikaye haline getiriyor. Sofie'nin sıradan bir kız olarak başlayıp, felsefi düşüncelerin derinliklerine doğru yaptığı yolculuk, aslında her okurun kendi iç yolculuğuna da bir davet niteliğinde. Kitap, felsefi kavramları karmaşıklaştırmak yerine, onları günlük yaşamla iç içe sunarak oldukça erişilebilir kılıyor. Felsefi akımların ve filozofların Sofie'nin hayatındaki yerini keşfederken, ben de her bir düşüncenin nasıl evrimleştiğini ve zamanla insan düşüncesine nasıl etki ettiğini daha iyi anlama fırsatı buldum. Gaarder’ın hikaye anlatma tarzı, bir yandan okuru merak içinde bırakırken, diğer yandan felsefenin derinliklerine dair anlamlı bir bağ kurmayı başarıyor. Bu kitap, sadece felsefeyi öğrenmek isteyenlere değil, hayatı sorgulayan ve derinlemesine anlam arayan herkese hitap ediyor.