Hiç mutlu aile olur mu evlat? Yakmayan ateş gördün mü sen? Bak ağaçlara, onlar öyle mi?
bir ağacın gövdesine dokununca, kökünü görünce anlarsın; tek başınadır. Baba, oğul diye bir şey yok; hepsinin kökü kendine.
"Ey oğul, biz bu dünyanın en şerefli, en haysiyetli, en gayretli, en cesur, en atak, aynı zamanda en mülayim, en yürekli milleti olan Türk milletinin neferleriyiz."
"Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çok tan çöktü, farkında mısınız?
Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.
Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğul larına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: 'Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın. Bu kadar."
Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, anne-baba-çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine... Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine... "Alışmaya" direnen bir hekimin gözüyle.
Taşranın sıcak kucağı ve serin kasveti üzerine... Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının gözüyle.
Türkiye'nin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi... Kalbi avucunda birinin gözüyle.
Ercan Kesal ' dan, aynanın kenarındaki fotoğraflar misali hayat parcaları, sohbet makamında insan hikayeleri.
Okuyun, tavsiye edin. Zira ben sizlere naçizane tavsiye ediyorum. Eminim seveceksiniz.
Peri GazozuErcan Kesal · İletişim Yayınevi · 20194,234 okunma
Yedi şey durur girişte
Kilipsiz kapının önünde.
Biri takılmayan bir yüzük
Biri tövbe edilmiş bir sözcük
Biri doğru olması gereken bir an
Biri bir mum, ışıksız kalan
Biri bir oğul, kan getiren
Biri bir kapı, sele geçit vermeyen
Biri bir şey, bırakılmayan
Sonra gelir uykuyla bastıran.