Kaçmanın yenilgiyi kabullenmekten başka şey olmadığını anladığım günler, sinsice ve birdenbire geldi. Yalnızlığa özenme, bir yüreklilikten çok, bir güçsüzlük değil miydi? "Yalnızlık, yalnızlık" diye koşmuştum da, hangi sıkıntım çözülmüştü? Yine kaşlarım çatıktı, yine geceler uykusuz ve insanların bakışları alaycıydı yine. İnsanlardan kaçmak, kişinin, kendi kendinden kopmasından başka nedir?.. Ve kişi nasıl kaçabilirdi kendinden? Değil tanıdıklardan uzak bir kentin kıyı semtinde bir bekar odası, bir ormanın göbeğinde, bir ıssız dağ başında arasaydım yalnızlığın mutluluğunu, kurtulabilecek bu kendini aldatmanın sızısından ? Bir gerçeği nasıl görmezlikten gelecek, insanlardan başka oluşun sıkıntısını nasıl atacaktım içimden? Bir orman, bir dağ başı güzelliğinin bana değil, başkalarına olduğunu bilmeyecek miydim yine? Yıldızların ışıldadığı bir gecede, eksikliğin yanıklığını duymayacak mıydım? Ve unutabilecek miydim, insanların beni içlerine almadığını, beni kendilerinden saymadığını insanların? Ve yüreğimde, onlara bir kızgınlığı, kendimden saklamaya çalıştığım bir kıskançlığı taşımayacak mıydım? İnsanlara el açmış gözlerim, baktığım her şeyde, insanların beni aşağılayan seslerini bulmakta gecikecek miydi? Ve yağmurlu günler, ağlamalar getirmeyecek miydi yine? Sabahları ve akşamları, günde iki öğün ölmek isteği gelip çöreklenmeyecek miydi içime?