"Bizi sen yazacaksın" dedi. "Bizim şu anda tek görgü tanığımız sensin. Boku bokuna asılıp gideceğiz. Yanımıza sokulan tek yazar sensin. Bizlerden sen sorumlusun reis. Bizleri iyice incele. Bize sorular sor, gerekli her şeyi öğren, yaz bizi. Yazar mısın?"
Bu sözler Deniz Gezmiş'in sözleri. Seslendiği kişi ise yazarımız Erdal Öz. Erdal Öz ve Deniz Gezmiş Ankara Mamak Askeri Cezaevinde karşılaşır ve tanışırlar. Deniz Gezmiş, Erdal Öz'e güvenir ve kendilerini yazmasını ister. Kaçak göçek buluşmalarla, daracık zamanlarda bu kitabın temelleri atılır. Sadece Deniz Gezmiş ile değil, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mehmet Asal, Mustafa Yalçıner, Mete Ertekin ve İrfan Uçar ile de konuşur yazarımız.
Deniz Gezmiş, Erdal Öz'e:
" Roman olmalı. Kuru kuru anlatılmamalı. Kalıcı bir şey olmalı. Yarına kalmalı. Unutulmamalıyız." diyor daha sonradan adının "Gülünün Solduğu Akşam" olacağını bilmediği bu kitap için.
Erdal Öz, kendi deyimiyle anlatılanların yükünü uzunca yıllar taşıyor. Bir döneme ışık tutacağı düşüncesiyle derlediği notları toparlayıp yeniden yazıyor, romanlaştıramadan, belge, anı, anlatı biçiminde gün ışığına çıkarıyor. İyi ki de bunu yapıyor ve yıllar yıllar sonra okuyabiliyoruz.
Kitapta anlatılanlar, yazarın ajitasyona mahal vermeyen sade diline rağmen çok çok çok dokunaklı. Çocukların idama gidişleri, yazdıkları son mektuplar, babaların çırpınışları hep yürek dağlıyor.
Lütfen okuyun, ne yazık ki Türkiye gerçeğidir.