ŞİİR
O akşamüstü Aysel’den ayrılırken, son anda, dur bir şey unuttum diyerek elime bir kâğıt tomarı tutuşturuyor. Nedir bu diyorum, Hüseyin’in o kıza yazdığı aşk şiirleri sanırım diyor. Şöyle bir bakıyorum, uzun uzun okumaya niyetim yok ama... Sanırım aşk şiirleri; kız bunu odasında bırakmış, annem ocağa at yak dedi, belki de büyüdür bunlar,
Her gün oku.
Her şeyi oku. Ağaç olmak nasıldır, Van Gogh olmak nasıl-
dır, İkinci Dünya Savaşı’na katılmış olmak nasıldır? Öğren.
Bir gün hepsi, bir yapboz gibi, birleşip sana inanılmaz ger
çekleri gösterecek.
— Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma.
— Her gün iyi bir eserden yüksek sesle beş on sayfa oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme yeteneğin gelişir.
— Rastladığın edebî, felsefi bazı güzel parçaları ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade hazinen zenginler, hem de hafızan kuvvetlenir.
— Dilini tut ve bil ki, dil yarası bıçak yarasından daha kötüdür.
‘’Acı ruhun fiyakasıdır’’ derler ya hani… Gerçekten öyleymiş. Fiyakalı bir acıya sahibim nicedir. Kalbim sıkışıyor aklıma geldikçe. Kapısı olmayan bir kafeste kuş beslemeye çalışmakmış onu sevmek. Ardında bir tüy bile bırakmadan uçup gidince anlıyor insan. O meğer geri dönüşü olmayan en güzel eksikliğimmiş… Beni mutlulukla cezalandıran
Azar azar,sabırla ve sistemle varlığımıza sindirilen yalan zehri bir gün bizi farkında olmadan zehirleyecek ve önceden istemediğimiz, belki tasavvur bile etmediğimiz hareketlere sürükleyecektir. Bir çocuğa "baban sana düşman" de. İsterse o babasını çok sevsin ve bunu her gün bir defa tekrarla. Yemin et ve her defasında yeminine uydurma delil ekle bir gün o çocuğa babasını öldürtebilirsin.
Zeka tefelsüfe mâildi... Muttasıl düşünür.
Okur, okur ve hatmettiği resâ'ilden
Birer hûlâsa-i hikmet yapardı; sonra gelen
Gelen geçen ne kadar âşinası varsa tutup
Mütâ'alâtını söyler: Filân nasıl düşünür,
Nasıl yazar, nasıl icmâl ü içtihad eyler,
Bütün bu şeyleri tekrâr ederdi... Gâh unutup
Gurûr-u hikmeti, şâirlenirdi; ben ekser
Onun bu
Herhangi bir düşünce, karşıtıyla karşılaşırsa özgün halinden eser kalmaz. Karşıtından mutlaka etkilenir ve değişir. Bu da yok olduğu anlamına gelir. Aynı zihindeki karşıt düşünce baskısına çelişki denir. Zihin, çelişki karşısında birbirini parçalayan düşüncelerini ölümlerine terk etmek zorundadır ve üçüncü düşünceyi üretmelidir. Zihin, yok
Ama yasak bölge bina ve tesislerinin ötesindeki yol üzerinde
olan lokanta şöyle dursun, California Bakım Laboratuvarları’nın
çıkış rampasına bile varamadılar.
Üniformalı bir haberci düzgünce katlanmış beyaz bir kâğıt parçasını
uzatarak onu durdurdu. “Bu sizin için, Mr. Hamilton.
Albay T. E. Edwards size vermemi söyledi.”
Hamilton eli
Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın… Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya… Kapıları sırlara açılan bir kent… Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar… Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı… Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu… Ölümün yok edemediği bir sevda… Yıllara
İyi kalpli bir zenginin genç yaşta vefatı üzerine üzüntüden kısa zamanda hanımı da ruhunu teslim etmiş. Tek varis durumundaki kız çocuklarına amcasını vasi tayin etmişler. Kızın amcası zalim çıkmış ve kızın mallarına el koyduktan gayrı bir de kendini hizmetçi gibi kullanmaya başlamış. Yenge bir yandan yeğenler bir yandan zavallı kızı hem itip