Olafsdottir, savaşın henüz bittiği bir ülkede ayakta kalan Sessizlik Oteli’ne, intihar etmek için giden Jonas’ın hikâyesini anlatıyor bize. Jonas, savaş sonrası yaşamlarını tekrar kurmaya uğraşan bir avuç insana elinden gelen tamirat işleriyle yardım eder bulurken kendini, kendi yara izleri de silikleşmeye başlıyor. Ne Jonas’tan ne de savaş mağdurlarından uzun uzun dinlemediğimiz acılar sessizce kendilerini hissettirken iyileşme de umutla ve gayretle yine sessizce oluveriyor.
Onarmanın, elini kullanmanın, işe yaramanın, başkalarının hayatını kolaylaştırmanın,
güzelleştirmenin ve elbette görülmenin, önemli olmanın, sevginin şifası. Büyük acıların varoluşsal krizlerimizle anlamını yitiren hayata can vermesi bir yerde. Ölümün yaşama katkısı. Uğruna yaşamaya değer hiçbir şey bulamayan insanın doğumu hatırlaması. Yaşam her gün yeniden başlıyor çünkü, bir kez değil her gün yeniden doğuyoruz. Her gün yeniden öldüğümüz de iddia edilebilir belki ama ben buna katılmıyorum. Ölüm bir kere. Ölüyorsun ve bitiyor. Öldüğün an her şey ama her şey anlamını kyitiriyor. Anlam arayışında pes edip ölüme sığınmak çok ama çok hüzünlü ve nasıl beyhude bir eylem. Alet çantalarımız orada devreye giriyor olmalı. Onu iyi doldurmalı bu yüzden. Onu doldurmana destek olacak insanlarla karşılaşmanı ve deneyimler yaşamanı dilerim Can. Bir de bana soracak olursan çok çok oku +16