Kitap hakkında hangi sözleri söylesem eksik kalır. Başlı başına bir yapıt. Mükemmel bir roman. Yazarın okuduğum ikinci romanı Körlük çok oldu. İçinde bol bol alıntı yer alıyor. Kitabın her sözü anlamlı ve değerli. Kitapta anlatılanlar insan kendini sorguluyor. Aslında ne kadar kör olduğumuz başımıza külçe gibi indiriyor. Kitap akıcı bir sayfasında bile sıkılmadım. Kitabın en en beğendiğim kısımlarını geçtikten sonra ne anlatıyor. Onu anlatayım. Spoleir içerir dikkat!! Bir ülke bir şehir ve o şehirde körlük salgınına yakalanmış insanlar. Önce ilk kör olanları karantinaya aldılar. Ve gittikçe sayıları arttı. Karantina insanlık dışı manzaralar, yaşanılan kötü anlar. Karantina kurtulurlar 5 kişi. İlk kör ve karısı koyu renk gözlük kör kadın, şaşı kör çocuk, siyah bantlı yaşlı adam, doktor ve karısı. Tüm şehir körlük salgınına yakalamıştın. Bu körlerin arasında gözü tek gören doktorun karısıydı. Körler için insanlık için, dayanışma ve direniş için doğmuştu. O kadar kötü durumlara rağmen yakınındaki insanların mutlu olmasını, direnmeleri gerektiğini anlatır. Kitapta vurucu bölüm bence ise doktorun karısını yağmur altında yıkanıp kirlerden sıyrıldığı bölüm. Aslında ruhen bir temizlikti. Gözümüzün önündeki perdelerden kurtulmaktı. Ve sonra perdeler kalktı. Körler görmeye başladı. Ve en son tek gören doktorun karısı görmemeye başladı. Kitabın çok derin, felsefik altyapısı sağlam. Aslında bu kitaptan bu alıntı, kitabı özetliyor;
"Bence biz kör olmadık , biz zaten kördük, Gören körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler."
Gören körler olmamak umuduyla edebiyatla kalın...