Kitaplığımdaki kitaplar bile bitap düşmüştü. Okuduğum ve okunmayı bekleyen bütün kitaplar, olmayı umduğum insanı yaratmaya, biçimlendirmeye çalışmaktan bitap düşmüşlerdi.
Hiç kimse iki bin kitap okuyamaz. Yaşadığım dört yüz yıl boyunca okuduğum kitaplar yarım düzineyi geçmez. Zaten önemli olan okumak değil, yeniden okumaktır. Şimdi batmış olan basımevleri insanoğluna en büyük kötülüğü yaptı ve gereksiz metinleri baş döndürücü hızda çoğalttı.
Önceden sadece can sıkıntımı dağıtmak için okuduğum kitaplar birdenbire hayatta en büyük mutluluklarımdan biri olmuştu ve bunun tek nedeni onunla kitaplardan konuşmamız, birlikte kitap okumamız ve kitapları bana onun getirmiş olmasıydı...
Sayfa 17 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
“.. Halbuki en çok okuduğum bir kitabın en çok okuduğum bir satırı bile bazan başka şeyler söyleyebilir… Kitaplar yeni tanıdıklarına karşı çok ketum olurlar . ..”
"Yaşamak neleri öğretiyor
Düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp yürüyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlık oluyor geçtiğim sokaklar."
Her şey bir delinin düşü kadar anlamsızdı. Ve hepsinin bende uyandırdığı etkinin üstüne okuduğum kitaplar da binince artık hiçbir şeye inancım kalmadı.
Burada,maddi zenginlikler gibi manevi değerler de hep onların inhisarı altına girmiş bulunuyordu.İyilik,doğruluk ,güzellik namına ne varsa onlarındı ve onlardan başkasının olamazdı.Hâlbuki benim o zamana kadar okuduğum ve inandığım kitaplar bunun aksini söylüyordu.Bütün insanlık adına konuşuyor,insan haklarını savunuyordu.Benim okuduğum kitaplara göre, milletler birtakım sınıflara ayrılamazdı.Fertler arasında mevcut olan eşitliğin milletler arasında da mevcut olması gerekirdi.Hele şu millete topyekûn iyi, bu millete baştan başa kötü demek,birini aşağıda görüp öbürünü yüksekte tutmak ne hümanist kültüre ,ne ilmî düşünce metotlarına uyabilirdi.Şu halde...Evet şu halde ya bu kitaplar yalan söylemişti ,yahut da,bu cemiyet ,bu medeniyet o kitapların medeniyeti,cemiyeti değildi.
"İnsana onlarca, yüzlerce yıl merhamet, sağduyu ve mantık öğretip, onu bilinçlendirdim diyemezsin, her şeyin bir bedeli var. En önemlisi de bilinç. İnsanlar acımasızlaşabilir, hassasiyetlerini yitirebilir, kan, gözyaşı ve acı görmeye alışabilirler, tıpkı kasaplar, ya da bazı doktorlar ya da askerler gibi; ama hakikati bir kere öğrendikten sonra ondan vazgeçmek nasıl mümkün olabilir? Benim fikrime göre bu imkansız. Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alışmaya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit derecede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?"
Sayfa 38 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ertesi gün işyerime hasta olduğumu söyleyerek gitmedim. Bu yalan değildi. Ruhum hastaydı ve iyileşmem gerekiyordu. Fiziken yolculuğa çıkmadan önce, bu yolu kendi içimde başlatacak ve hazır hissettiğimde neresi olursa olsun, kendimle olan yürüyüşümün ilk adımını atacaktım. Gideceğim yerin artık hiçbir önemi yoktu.
Poşetleri alıp İstanbul’un en yoksul mahallerine attım kendimi. Etrafta olan gençlere, henüz yepyeni olan kıyafetlerimi, ayakkabılarımı ve okuduğum kitapların hepsini verdim. Ertesi gün işyerime döndüm. Bu kurumsal ofiste dolduracağım iki aylık ihbar sürem boyunca biraz daha birikim yapmaktı hedefim. Bu sürede kafelere ve restaurantlara gidip hem paramı hem de vaktimi öldürmedim. Kendimi her şeyden, herkesten soyutladım. Evimde sürekli kitaplar okuyor, tek başıma doğa yürüyüşleri yapıyor ve sağlıklı beslenmeye çalışıyordum. Bana ilham verecek filmler izliyor, içimi asla daraltmayan müzikler dinliyordum. Spor salonunu bırakıp kendi başıma koşulara, yürüyüşlere çıktım, meditasyon yapmaya başladım. İşyerindeki son günümden sonra ise ruhumu daraltan pek bir şey kalmamıştı geriye. Bu sayede pozitif kalabilmenin enerjisiyle yüksek benliğimle daha sık konuşabiliyor, kendim için daha sağlam adımlar atıyordum.
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum okuduğum bütün kitaplar paramparça çıkıp dalaşıyorum akşamüstleri birbaşıma bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum sımaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurolduğun yere kızgın bir halka oluyor boynurnda o sokak Hüznü yalnız atlanmız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtıanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük