“Ve hayat isimler hakkında bir şey bilmez. Şu ağaç, yapraklarla süslenmiş, ne güzel. Ben o ağacım. Ağaç, bulut; yarın kitap ya da bulut olurum belki. Okuduğunuz kitap, içinize çektiğiniz rüzgar. Her şey dışarıda, serseri gibi.”
Annem beni kitap okurken gördüğünde " Bırak elinden kitapları. Dantel,oya yapmayı bırakıyorsun, bir faydası olacakmış gibi kitap okuyup duruyorsun" diye kızardı. Ben de tatlı bir dil ile çeyiz hakkındaki düşüncemi paylaşırdım.
- Anneciğim! Bir kadının çeyizi, tahtalar arasında götürdüğü bez yığını değildir. İffet,sadakat, anlayış ve sevgiden büyük çeyiz mi olur? O bezler, acıktığımızda karnımızı mı doyuruyor. Sırtımız açıldığında bizi mi giydiriyor ?
- Ama kızın onlar, el emeği göz nurudur. Konu komşu ne der sonra ?
- El emeği göz nuru derken ömrümüzün değerli vakitlerini öldürüyoruz, gözlerimizin ferini kaybediyoruz üstelik konuya komşuya göre mi yaşayacağız? O bez yığınları israftan başka nedir?
- Okuduğunuz kitaplar kafanızı karıştırıyor yeni şeyler çıkartıyorsunuz.
- Anneciğim ! Hz.Fatıma'nın çeyizi var mıydı ? Varsa Ali'ye ne götürdü ?
- ...
Okuduğunuz kitap sizleri sıkmaya başladıysa hemen bırakın.
Oflaya poflaya okumanın hiçbir anlamı yok.
İki hatta üç kitaba aynı anda başlayarak deneme yapabilirsiniz.
Örneğin, bu bir roman, bir öykü, bir de şiir kitabı olabilir.
Sonra da istediğiniz sırayla devam edersiniz.
Bana sordular:
- Siz tasavvuftan bir şeyler biliyor musunuz?Okuduğunuz kitap oldu mu? .......
İşte, ateşten harflerle beynimi dağlayarak söyledikleri ilk fikir:
- Bu iş kitapla olmaz. Akılla da varılamaz. Hiç yemeğin lezzeti çatal bıçakla aranıp bulunabilir mi?