- Baba, ne yapıyorsun?
+ Bu gece kalbimi düşürdüm de, onu arıyorum.
- Onu burada mı bulacaksın?
+ Ya nerede bulacağım! Toprağa eğilip onu arıyorum. Kasım ayında Fellah kızları zeytinleri tane tane toplar ya, ben de kalbimi işte öyle tane tane yerden topluyorum.
- Ama senin topladığın şey çakıl taşı, baba!
+ Olsun, bu da hafızayı ve zihni zinde
Belki ilk kez bir babaya, bir abiye, bir başka tanıdık pezevenge açılmış iki sıska bacağın defalarca tekmelediği oda duvarlarının kiremit rengi olup olmadığını da sormuyorum hiç. Böyle it gibi soru olur mu hiç?
Kitap 3 uzun hikayeden oluşuyor ve hepsinde kadınların romantik ilişkide en fazla zarar gören taraf olduğu üzerinde duruyor.
Hikayeleri tek tek ele alacak olursak ilkinde daha dengeli bir yaşam süren, değişen yıllarla birlikte ilişkisinde ve kendisinde ortaya çıkan farklılıklara anlam vermeye çalışan bir kadın görüyoruz. Bu ilk
Bazen diyorum acaba bu ecdad düşmanları, tarih öğrenmek istemeyen bunca insan tarihini okudukça, yetimliğiyle kimsesiz kalmışlığıyla mı yüzleşiyo? Ondan mı bu kin? Ondan mı bu tarih öğrenme korkusu? Yoksa tuttuğu takımın oyuncularını, sevdiği şarkıcıların isimlerini sayarken dedelerinin hayatlarından bi haber olmaları başka türlü açıklanamaz. Hele dinle ilgilenen bir kesim nasıl ilgili olmaz tarihinden bihaber olur aklım almıyo. Kitap atalarımızı sahabe ve tabiundan sonra gelen en kıymetli nesil olarak taltif ediyo. Tarih okumaları beni her zaman üzümüştür. Onlar gibi olamamak, onların kıymetini bilememek, miraslarına sahip çıkamamak vs vs kedere boğuluyorum....Gerçekten ciddi emek verilmiş bir kitap. Beni çok etkiledi. Okuyanı, inceleme yapanı neredeyse hiç yok. Bu ilgisizliği ne tarihimiz ne bu kitap haketmiyo. Gereken rağbeti göstermeliyiz. Okumanızı tavsiye ediyorum...
Şu sıralar yine bir sevgiyi unutmak için kitap alıyom hep okuyorum okudukça susuyorum sustukça düşünceler çoğalıyor abi lütfen beni bu kirli hayattan kurtarın abi boğuluyorum bir dipsiz kuyuda kaldım abi lütfen çoğalıyor çoğaldıkça öldürüyorum sevgimi sevgim gidiyor abi lütfen bişey olmasın hiçbir şey istemiyom ama sevgim gitmesin.
Bir kitabı okurken hayatımda ilk defa "bitirsem de inceleme yazsam" dediğimi fark ettim. Nedense başladığım andan beridir içimde anlatmak isteyeceğim bir hikaye varmış gibi hissediyorum. Sanırım bu kitabı daha fazla kişinin okumasını istiyorum.
Hikayemiz Madam Bovary'nin hayatını anlatmakla başlıyor. Tabii ki "başka ne
'' Bu kitabın çelik gibi sert ve güzel olması; insanlara, varoluşları yüzünden utanç duyurması gerek.''
Sonu başlangıç yapıp öyle başlıyorum. Uzun zamandır bakıştığım, ama bir türlü okumaya cesaret edemediğim bu kitabı üzerimde büyük bir ağırlık hissederek bitirdim. Nereden, nasıl başlayıp bu kitaba dair olan hislerimi, düşüncelerimi kitabı
Okuyorum. Okudukça şaşıyorum. Ya kötülüklerin içinde boğuluyorum ya da kötülerin en kötüsü oluyorum. Okuyorum, bir katili bile haklı bulabiliyorum. Ve inanır mısınız, o katili öyle iyi anlıyorum ki ondan hiç korkmuyorum. Ama bazı kitaplar var, okurken çok korkuyorum. Yüz yıl önce yaşamış bir yazar beni anlatıyor, okurken kendi içime açılmış bir pencereden bakıyorum ya hani bazen; işte o zaman çok korkuyorum. Bu işte bir aksilik var diyorum. Sonra bakıyorum, benim bile farketmediğim taraflarımı yazmış yazar. Bu benim diyorum, susuyorum. Başka ne yapayım; korkuyor ve hayran oluyorum. Bazen kendimi onlar tanıtıyor bana, ’bak’ diyor ‘sen şunu yapıyorsun ya işte bu yüzden’. ‘ Aramızda bir asır var beni nasıl böyle iyi anlıyorsun’ diye sormuyorum, ayakta alkışlıyorum.
İşte öyle bir yazar, öyle bir kitap. (Bana ait değil:) )