Yaşam ve ölüm iki ince çizgi...
Bu iki uç kavramda ne yaparsan sana o kalır. Geriye dönüp baktığında dilinden düşmeyen keşkeler, tamiri olmayan pişmanlıklar varsa; kaçınılmaz olan derin uykuya, gözler ıstırap halinde sarsıcı şekilde kapanır.
Tolstoy yine niceliğin değil niteliğin önemli olduğunu; bir kitabın değerinin sayfa sayısı ile değil ancak iletmek istedigi mesaj ile ölçülebileceğini göstermiş. Bir günde biten ama etkisi uzun süren eserde İvan İlyiç'in yaşam öyküsü anlatılıp ölüm öyküsüne daha çok yer verilmiş. Beni en derinden etkileyen yer ise hasta yatağında geçmişini sorgulaması ve eline kalan sadece birkaç mutluluk olması. Bu mutlu anların ise çocukluk döneminden ibaret kalması...
Bir kişinin toplum dayatması yüzünden özenti bir hayat sürmek için tüm yaşamını buna heba etmesi... Okuyunca korkunç gelen ama düşünüldüğünde zaten yaşanılan bir durum.
Hastalık sürecinin sevgi ve şefkat ile daha kolay atlatılabileceği de burada bize mesaj olarak verilmiş. Bir insanın düşündükleri ile kendisini amansız bir hastalığın pençesine nasıl düşürdüğü gözler önüne sürülmüş. Belki eşi, belki çocukları, belki arkadaşları koşulsuz bir sevgi ile yaklaşsa idi bu kadar kısa sürede gözlerini dünyaya kapatır mıydı, müphem..
İyi ki kitaplar var...