Günler nasıl geçip giderse o gün de öylece geçip gitmişti. Günü geride bırakmış, ilkel ve ürkek yaşam biçimimle usulcacık işini bitirmiştim... ...evden çıkıp bir saat kadar gezmiş ve tüysü bulutçukların gökyüzündeki o güzelim, nazlı, değerine paha biçilmez desenlerini seyre dalmıştım. Pek hoş bir şeydi bu da, tıpkı eski kitapları okumak gibi, sıcak bir banyo yapmak gibi bir şeydi. Ama tümüyle ele alındığında insanın içini pek de mutluluk ve kıvançla dolduran büyüleyici, ışıl ışıl bir gün sayılmazdı, hanidir alıştığım normal günlerden biriydi işte; halinden memnun olmayan yaşlı bir insanın aşırı rahat sayılmayacak,katlanılabilir, zararsız, ılıman günlerinden biri, olağanüstü ağrı ve kaygılardan uzak, gerçek üzüntülerin yer almadığı, umarsızlıklara kapalı günlerden biri,
Sayfa 24
Halil İnalcık
Düşün ki yurt dışına çıkabildiğinde yaşı 30'u geçiyordu Ama Türkiye'deki gençliğini de boş geçirmemişti. Avusturyalı tarihçi Paul Wittek, onunla yaptığımız bir sohbette , Halil Bey'in Almancasını bana övmüştü. Hakikaten kusursuz bir Almancası vardı. İşte İnalcık; o fevkalade Almancayı, İngilizceyi, Fransızcayı, Farsçayı hep Ankara'da öğrendi. Kaynak okumak için 50 yaşından sonra İtalyancasını güçlendirdi.
Sayfa 65
Reklam
“Kimsen olmadığını düşün bir. Diyelim ki siyah olduğun için yatakhaneye gidip kağıt oynayamıyorsun. Nasıl hissedersin kendini o zaman? Düşün ki burada oturup kitap okumak zorundasın. Hava kararana kadar at nalı oynayabilirsin tabii, ama sonra işte buraya gelip kitap okumaktan başka yapacak bir şeyin yok. Kitaplar işe yaramıyor. İnsanın yanında olacak birine ihtiyacı var.” İnlemeyi andıran bir sesle devam etti: “İnsan yanında biri olmazsa delirir. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında olsun.” Ağlamaya başladı. “Sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır.”
Seni okumak zor ama haddinden fazla zevkli
Hangi renklerin güzel olduğunu, hangi şarkılara duygulandığını, güzel kadının tanımını, tabloları duvara nasıl asmak gerektiğini, hangi yazarların büyük olduğunu, hangi renklerin yanyana gelebileceğini, ikinci sınıf bestecilerin kimler olduğunu, misafire pijama ile çıkılıp çıkılamayacağını, ne biçim bir evde yaşayacağımızı, duvarları nasıl boyayacağımızı, hangi gömlekle hangi kravat takacağımı, hangi devlet düzeninde yaşanabileceğini, hangi devlet düzeninin insan ruhunu öldürdüğünü, insan insanın kurdu muduru, aşkın ölümsüz olup olmadığını, dünyanın en büyük oyun yazarının kim olduğunu, yatağın neresinde yatacağımı, yatagin neresinde yatacagini, şu makaleyi nasıl buldun canımı, arkadaşların canımı sıkıyor canımı, ben bu akşam biraz dışarı çıkmak isteyebilir miyim canımı, o canımı, bu canımı, her türlü canımı hep önce bana söylettin.
İyi Kız Sendromu
“İyi kız” olarak nasıl davranırız? Gerçekte öfke ya da tepki uyandıran durumlarda sessiz kalırız; ya da gözyaşlarına boğulur, kendimizi suçlar veya öfkemizi saklarız. Ama sakladığımız aslında yalnızca öfkemiz değildir; ayrıca, açıklığın diğer insanı huzursuz edeceğinden, ya da aramızdaki farkları ortaya çıkaracağından kuşkulanırsak, düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz hakkında açıkça konuşmaktan da kaçınırız. Bu şekilde davrandığımızda birincil enerjimizi, başka bir insanı korumaya ve açık bir benlik tanımlayamama pahasına, ilişkimizdeki uyumu korumaya yöneltmiş oluruz. Diğer insanların tepkilerini okumak ve tekneyi sallamamak için çok fazla çaba göstermemiz yüzünden kendi benliğimiz hakkındaki açıklığımızı yitirebilir, kendi düşüncelerimiz, duygularımız ve isteklerimizden habersiz kalabiliriz.
Ünlü dil, edebiyat ve şiir bilgini Asami Basra çarşısında rastladığı köylü bir kadına sorar: -siz aşkı nelerden ibaret sanarsınız? Kadın şöyle cevaplar: -sarılma, bağrına basma, dokunma ve konuşma. Peki ey şehirli bilgin, sizde aşk nasıl bir şey? -sarılma, okşama, öpme ve benzerleriyle ilerleme?! -Peki cinsel münasebete kadar uzanıyor musunuz? -Evet! -Yaa!... Ey kardeşim oğlu, bu senin söylediklerini yapan aşık falan değil düpedüz çocuk isteyen birileri. Gerçekten de aşk, karşılıklı oturmak,yüz yüze veya aynı noktaya bakmak, şiir okumak, sevgiliden utanacak kadar terbiyeli davranmak, güzel şeylerden bahsedip gülmek ve asla iffet sınırının ötesine uzanmamaktır çünkü aşk bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur...
Sayfa 28
Reklam
997 öğeden 831 ile 840 arasındakiler gösteriliyor.