Çocukken okumak neye benzer? Böyle bir okumanın, geri dönebileceğimiz -doludizgin, . aç, sürükleyici- bir yönü var mı? Çocukluğumda okurken anlamak için yanar tutuşurdum. Çocukken nasıl okuduğumuza dair yetişkin zihnimizde canlanan anılar genellikle nostaljinin etkisiyle silikleşir ama benim çocukken kitaplara duyduğum gereksinim güçlü ve önüne geçilmezdi, köstek olunduğunda tepemin tası atardı. Ailemiz kalabalıktı ve okumak, üç kardeşle yaşamanın getirdiği hafif tertip tımarhaneyi andıran şamatacı panoptikon ortamında bir mahremiyet alanı yaratı yordu: Arabayla ailece yaptığımız yolculuklar aslında nerede olduğumu hiç kimsenin bilmediği yegane zamandı. Hobbitlerle birlikte karanlık dehlizlerde sürünür, üstüme doğru gelen trenin önünde dururken iç eteğimden yırttığım kırmızı bayrağı sallardım.
Netflix'de filmini görünce tekrar okumak istedim, kitabı okuduktan sonra da filmi izledim. Kitap zaten muazzam ve popülerde bir kitap zaten üzerine çok fazla konuşmayacağım. Filmi de gayet güzeldi fakat kitaba bağlı kalınmamış. Çok fazla değişiklik yapılmış kitaptan uyarlanırken. Negatif olarak bir eksisi olmamış film gayet güzeldi, hayal ettiğimden çok farklı şeylerle karşılaştığım için biraz şaşırdım. Kitaba puanım 8/10. Filmi de kesinlikle öneriyorum.
SatrançStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020236,3bin okunma
Vaziyet şu ki; kitap akmıyor. Ya aslında bilmeniz gereken en önemli mevzu bu. Yazarımız en başında durumu tarif ediyor, kahramanımızın şablonunu çiziyor, hikaye gelişim aşamasına geliyor ve orada asılı kalıyor.
Tabi bir Alman, bir de Hollandalı, düşünün ki dertleri ne olsun. Hegel onu dedi böyle düşündü şöyle yaptı. Acaba biz de öyle düşünüp şöyle yapıp bunu da şöyle mi söylesek. Vagner ne eserler üretmiş öyle. Kelimeler taşıdıkları anlamlari neden tam olarak yüklenemiyor. Gibi ve gibi ve gibi…
Enflasyonun %1 puan artmasının kriz yarattığı bir ortamda, dertler de buna benziyor. Bunu da görmüş olduk.
Tabi bu yavaşlık bir noktadan sonra beklentisizliğe neden oluyor. Sıfır katman, akmakta zorlanan bir hikaye, derin mi derin felsefe ile birleşince, üzerine ağır depresyonu da ekle; oldu mu sana kusursuz fırtına.
Bir yandan da eğer
Sofi'nin Dünyası sevmişseniz sizi kendine çekecek bir hikaye. Fakat uyarıyorum öyle bir akış beklemeyin, hikaye bu tarza yakın ve onu çağrıştırıyor.
Hani hepsi sonunda, tavsiye edeni de mahcup bırakmayacak bir görüş olarak; “eğer şu sıralar değişik bir şey okumak istiyorsanız…” diye devam eden son derece yuvarlak tavsiyeler var ya, onlardan da veremeyeceğim.
Fakat ben okuyacağım diyorsanız; Ne haliniz varsa görün zaten aksi olmayacak. Bana müsaade.
Bütün Ruhlar GünüCees Nooteboom · Yapı Kredi Yayınları · 201211 okunma
~
Bütün kitaplar mutluluk arayışı üzerine. Herkes tanımlamaya çalışmış. Herkesin bir yorumu var. Ama kimse mutlu değil.
Kızım ortaokula başlarken bir form doldurduk. Aklımda kaldığı kadarıyla;
Soru şu: Çocuğunuzun ileride nasıl olmasını istiyorsunuz?
Cevabım: İlgi alanını bulup o konuda uzmanlaşmasını ve başarılı olmasını istiyorum.
Rehber ögretmeni dedi ki herkes mutlu olmasını istiyorum yazmış 😇
Sizce inandırıcı mı tüm velilerin çocuklarının mutlu olmasını istiyor olması? Amaçları gercekten mutluluk mu? Herkes çocuğunun mutlu olmasını ister de bu kadar rekabet nedir o zaman veliler arasında? Çocuğun notu düşük geldiğinde neden öğretmen sorgulanır? Belki çocuk halinden o kadar mutlu ki o not ona yetiyor.
°Hayatımızı mutlu geçirmek zorunda mıyız?
°Mutluluğu ararken ödediğimiz bedeller ne olacak?
°Mutluluğun sınırı var mı?
°Altıncı Koğuş okumak bana ağır gelmiş olabilir mi 🥹
Herkese Merhaba. Sen Bunu Okuduğunda Ben Ölmüş olacağım kitabının yorumuyla yeniden karşınızdayım.
Kitabımız, 15 yaşında bir genç kızın maruz kaldığı zorbalıklar nedeniyle intihar etmeye karar vermesi üzerine bir siteye kaydolmasını ve kalan son günlerini nasıl geçirdiğini anlatıyor.
Öncelikle kitabın adını çokca duymuş fakat bir türlü alıp
Öncelikle artılarıyla başlayıp daha sonradan eksik bulduğum kısımlara geçiş yapacağım.
Kitapta gerçekten kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü, şefkatli, inatçı bir kadın karakter; korumacı, destekleyici, sabırlı ve saygılı bir erkek karakter ve sevimli mi sevimli bir çocuk karakterimiz vardı. Elijah ve minik Lucy'nin atışmalarını okumak keyifliydi. Hadley ve Elijah'ın yavaş yavaş gelişen ilişkilerini okumak da güzeldi, gayet sağlıklı bir ilişkileri vardı. Yazarın dili akıcı, sakin. Tatlı, çok olay olmayan ve akan giden bir şeyler okumak için gayet güzel bir tercih.
Öte yandan... Olaylar çok kısıtlı bir çevrede geçiyor. Anlıyorum kadın karakterimizin hayatında çok fazla kişiye ayıracak vakti yok ama arkadaşları olsun ailesi olsun biraz daha görmek isterdim. Diğer karakterler sanki sadece adları geçsin diye varlarmış gibiydi. Sadece ana karakterlerin aşkına odaklanmıştı ki bu pek sevdiğim bir olay değildir. Özellikle ilginç bir hikaye örgüsü vermiyorsan. Bunun gibi sakin kitaplar okumasını da severim tabii ki ama ya yan karakterler ilginç ve eğlenceli olur ki hikayeye bir renk katılmış olur ya da kitabı daha kısa tutarsın ki bu kadar uzatılmış gelmez. Kitabın büyük bir kısmını keyifle okumuş olsam da sonlara doğru yeter artık bitsin hissiyatını da ne yazık ki hissettim.
Ayrıca karakterlere pek bağlanamadım. Evet ilişkileri fln güzeldi ama aklımda bir iz bırakmadılar. Bu yüzden bir daha dönüp bakmayacağım ya da üzerine düşünmeyeceğim bir kitaptı benim için.
Kısacası okurken keyif alınan sonrasında tamamiyle unutulan tarzda bir kitaptı. Ortalama diyebilirim sanırım.
Yalnız olduğumu bilmiyordum. Ta ki yalnızlığım sona erene dek.
Bir Kış Gecesi Masalı serisinin ikinci kitabı ile geldim.
Kuledeki Kız ,Vasya ilk kitabın sonunda babasının öldürüldüğünden sonra yaşadığı yeri terk etmesinden itibaren başlıyor. Atı Solovey ile yeni dünyalar görme isteği ile yola çıkıyor. Morozko'nun yanına gidiyor ve gezgin olmak istediğini söylüyor. Fakat Morozko kabul etmiyor. Vasya kararından dönmeyip yola çıkıyor.
Atı ile birlikte yolu yanan bir köyün önünden geçiriyor.
Köyler ateşe verilmiş ve yağmalanmış. Köylerden kaçırılan kız çocuklarına tanık oldu. Köylülün haline üzülüyor ve o çeteyi takip edip kızları ailelerine kavuşturacak. Fakat kadın olduğu için onu herkes küçümseyecekti. O da bunun üzerine bir yalan söylemek zorunda kaldı kendini erkek olarak tanıttı. Abisi ve ablasını da bu yalana ortak etti.
Vasya okuduğum en güçlü kadın karakterler arasına girdi diyebilirim . Gözü karalığı ve cesareti beni kendine hayran etti.
Serinin ilk kitabına göre daha fazla sevdim.
Morozko Vasya'nın ona her ihtiyacı olduğunda çıkıp geliyor. Aralarındaki bağ çok güzel.
Ablası ve abisi de sinir etti beni. Özellikle ablası, rahibin her dediğine inandı. Umarım son kitap da Vasya' nın arkasında durur.
Vasya' nın atı Soloveyle birbirlerine yoldaşlık etmeleri, birbirlerini canı gönülden sevmeleri çok güzeldi
Serinin son kitabını da okumak için sabırsızlanıyorum.
Japon, Doğu kültürüyle ilgili bir kitap. Az çok bildiğimiz Japon kültürünü hatta kendi kültürümüzü daha yakından görüp üzerine bolca düşünüyoruz okurken. Özellikle Anadolu gibi zengin bir coğrafyaya ait bizlerin böyle kitapları okumak tıpkı yazar gibi bir şeyleri sorgulayıp üzerine araştırmak ve düşünmek boynumuzun borcu.
Yakın bir arkadaşımla geçen sene konuşurken en sevdiğim kitap diye bana Demian'ı önermişti ve kitaba karşı yakınlık hissederek kitabı okumaya başladım ve tam da hayatı sorguladığım ve varoluşsal sorularla kendimi meşgul edip kendi hayatımın anlamını tekrar tekrar aradığım bir dönemde bu kitabı okumam bana çok şey kattı. Sanki ben Sinclair
Ortaçağ Avrupası'nda Cadılar ve Cadı Avı oldukça kapsamlı bir araştırma kitabı. Kitabın bütün konusu cadılar ve cadı avı üzerine olduğu için sayfalar geçerken sürekli aynı cümleleri okuyormuş hissine kapılmaktan korktuğumdan geniş bir zaman dilimine ayırdım okumamı. Bu kadar uzun ve kapsamlı bir araştırmayı okumak gerçekten kolay bir iş
İnanılmaz bir kitaptı! Tek oturuşta bitti ve neredeyse okurken kahkahalarla gülecektim. Dili bu kadar komik olan klasik bir kitap okumamıştım.
Meğersem kadın ve erkek ilişkileri yaradılıştan beri aynı dinamikler üzerine inşa edilmiş. E dolayısıyla tartışma konuları, kadının ve erkeğin bakışı birebir aynı. Bu kadar eski zamanı anlatan, hele ki konusu Adem ile Havva olan bir kitapta günümüz ilişki sorunlarını okumak inanılmaz keyifliydi.
Ama beni çok etkileyen ve takdir ettiğim kısım; Mark Twain’in, o zamanlar insanın henüz keşfetmediği bilgileri bilen birisi olarak, tıpkı bilmeyen biri gibi yazması oldu. Bildiğiniz bir şeyi bilmeyen birinin bakış açısıyla yazmak zordur, çünkü o soruyu sorduğunuz dönemi bile hatırlamazsınız. Dünyaya ait çoğu keşfedilen şeyler çocuklar büyütülürken, henüz sormasına gerek kalmadan anlatılıyor. Adem ile Havva ise kimsenin çocuğu değil ve her şeyi kendileri keşfediyorlar. Hiçbir bilgiye sahip olmayan birinin sorabileceği soruların bu kadar güzel hazırlanması çok hoşuma gitti.