Sidharta etrafında parmakla gösterilen ve takdir toplayan bir gençtir. Babasının ve hocasının sevdiği, umut bağladığı bu genç; amansız bir arayış içinde kıvranmakta, öğrenmeye susamış ruhuyla dünyayı tanımak ve anlamak için çareler aramakta, babasının ve hocasının öğretileri onun susuzluğunu dindirememektedir.
Gidene dağ olsa dayanmaz ya,
Ne umdum, ne buldum?
Ahmet Ümit'in pek çok eserini okudum ve hatta daha güzellerini. Yapılan olumlu yorumlar ve incelemeler, raflarda en üstte yer alması, ismi, kapağı dahi onu okumak için cazip hale getiriyor kitabı. Benim için böyle oldu en azından. Mitoloji ve polisiyenin kombine edilip sunulması ve bunu gayet profesyonel şekilde yapması tabi ki yazarın şanına yakışırdı. Fakaaattt, diğer eserlerindeki sürükleyicilik ve gizem bu eserinde kendini pek hissettirmedi. Kitapta beni tek şaşırtan yer Yıldız'ın havalimanında başkomiser Nevzat ve yardımcısı Ali ile karşılaşması oldu. Onlarsız olmazdı tabi. Bu hoşuma da gitti. Lakin katilin Peter olması nedendir bilmem hiç şaşırtmadı beni. Kitabı bitirip son sayfayı kapattığımda "wouuw hiç beklemiyordum bunu , nasıl olabilir" diyemedim. Kaldı ki bir çok eserinde bunu yapmış okuyucuyu ters köşe yapmıştır Ahmet Ümit. Öte yandan mitolojik olaylardan kesitlerle oldukça bilgilendirici bir eserdi. Politik yorumlar vardı buram buram. Pek çok deseni icinde barindiran bir Anadolu halısı gibi. Okunması tavsiye edilir ama şiddetle değil
Türkan Şoray ve Kadir İnanırın birlikte rol aldığı 85 yapımı bu film benim en sevdiklerimdendir. Önce filmi izleyip sonra da meraktan başladım kitaba. Tabii hak verirsiniz ki zaman darlığından her filmde olduğu gibi bu filmde de bazı eksikler var elbette olacaktır. Kitapta sadece iki ailenin düşmanlığı anlatılmıyor, bu iki ailenin ayrı ayrı kendi içlerinde verdiği hayat mücadelesi de anlatılıyor. Kaymakam gelecek diye ası kuzuyu çalarken Hacelinin hiç yüzü kızarmıyor, Bayram da onca kerpiçi hiç ederken. Ben burada her iki tarafın da köylü kurnazlığını gün yüzüne çıkarttığını söylemekten geri duramayacağım.
Köy romanı aşığı biri olarak önce okunması sonra da izlenmesi şiddetle tavsiye edilir.
Kitapta sözü geçen ada her ne kadar ütopik bir yer olarak anlatılsa da okurken hiç yabancılık hissi vermiyor. İstemsizce yaşadığımız dünyayı sorgulamaya itiyor. İşte biz buna Livaneli tarzı, Livaneli kalemi diyoruz.
Çok akıcı, sade, verilmek istenen mesaj net bir şekilde verilmiş. Kesinlikle okunması gerekenlerden. Şiddetle tavsiye edilir.
Ve Sherlock Holmes serisinin ikinci kitabı Dörtlerin İmzası. Esasında birbirinden bağımsız olayların anlatıldığı Sherlock Holmes serilerinin yine de belli bir sıraya göre okunması önem arz etmektedir. Çünkü romanda bir önceki cinayet soruşturmasına yönelik atıflar var. Bu romanda da bir Binbaşının ölümü anlatılmaktadır. Binbaşının kızının babasının ortadan kaybolması ve akabinde gizemli ölümü ile kendine gelen inci hediyeler ile Sherlock’a başvurması ile başlayan roman da kitabın kahramanları Sherlock ve Dr.Watson kendilerini Agra Hazinesini çalan hazine avcıları ve onları kandıran ve daha sonra ölen bir İngiliz askerinin hikayesinin ve kovalamacasının içinde bulmaktadır. Roman soruşturmaya dair ilk bilgilerin verilmesi, cinayet mahallinin incelenmesi sonucu verilerin elde edilmesi ve son olarak da katilin yakalanarak cinayetin neden işlendiğine dair katilin ağzından bir hikayenin anlatılmasıyla son bulmaktadır. Polisiye roman türüne ilgi duyan her okuyucuya şiddetle tavsiye edilir.
Okurken yaşatan, gözleri dolduran ve ruhunuzu canlandıran bir eser. Okunması şiddetle tavsiye edilir. Roman tadında bir siyer derken çok doğru tanımlanmış. Bildiğim konuları yine aynı heyecan aynı duygusallikla yeniden yaşadım.
