Dilek Hayta

Dilek Hayta
@okurbildiginiokur
* Arşiv amaçlı açılan hesap...
başmak: i. ayakkabı, haff, kefş, pâbûş. başmakçı: i. ayakkabı yapan adam, haftaf.
Reklam
bâbunc: papatya, akhavân. || bâbunc-ı kelbî — it papatyası.
bâb:
1. kapı, medhâl: bâb-ı rahmet açıktır, mine'l-bâb ile’l-mihrâb = kapıdan mihrâba kadar, cümle­si. 2. dergâh, derbâr, merci‘-i umûmî olan bü­yük kapı: bâb-ı devlet; cümlenin başı bu bâba bağlıdır. 3. büyük dâire, kapı: Bâb-ı Âlî = Sadâret-i Uzmâ ve Dîvân-ı Hümâyûn ile Dâhiliye ve Hâriciye nezâretlerini ve Şûrâ-yı Devlet'i hâvî dâire-i

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Reklam
Çocuğun kendine olan güveni, ana-babasına olan güvenin­ den kaynaklanır ve gelişir. Çocuk, anne ve babasını güçlü olup olmadıkları konusunda sürekli dener. Onları zayıf bulduğu alan­larda çileden çıkaracak davranışlarda bulunur. Örneğin, bazı an­neler yemek ya da temizlik konusunda ısrarlı bir biçimde çocuğun üzerine giderler. Çocuk bu konuda annesini çaresiz bıraka­bileceğini fark ettiğinde onun daha çok paniğe uğramasına ne­den olacak davranışlara yönelir ve genellikle yenik düşen anne olur. Çoğu anne bu konuda çocuğuyla baş edememekten yakı­nırken, otorite ve çocuk rollerinin yer değiştirdiğini ve bunun da kendi yetersizliğinden kaynaklandığını göremez. Gerçekte ço­cuk da kazandığı bu zaferden ötürü mutlu değildir. Anne ya da babasının güçsüzlüğüne tanık olmak, çocuğun onlara, dolayı­sıyla kendine olan güven duygusunun sarsılmasına neden olur.
Birçok ana-baba, çocuklarını ne denli sevdiklerini sık sık dile getirirler. Ancak, çocuğun sevgi ihtiyacı sözcüklerle karşı­lanmaz. Bir insanı sevmek, onun gerçeklerini anlamaya çalış­mayı da içerir. Çocuk kendini tek başına yönetebilme yeteneği­ne sahip değildir. Neyi yapabileceği ya da yapamayacağı konu­sunda eğitilmesi gerekir. Bu eğitim çocuğa, içinde bulunduğu gelişim dönemine uygun bazı haklar tanımak ve çocuk kendisi­ ne konulan sınırı aştığında onu geçici olarak bu haklardan yok­sun bırakmak yoluyla gerçekleştirilir. Haklardan yoksun bıra­kılma çocuk için ana-babanın sevgisini yitirme anlamına gelir. Çocuğun sınırlı dünyasının tek dayanağı ve anlamı, ana-baba­sının sevgisidir. Bu sevgiyi yitirmemek için gösterdiği çaba sa­yesinde giderek kendi kendisini yönetmeyi öğrenir. Ama çocu­ğa verilen bir şey yoksa, yitirecek şeyi de yoktur. Kimi çocuk, verilmeyen sevgiyi günün birinde alabileceği umudunu yine de sürdürür, tüm gücüyle kendisini ana-babasına kabul ettirebil­mek için çabalar ve kişiliğini geliştiremez. Kiminin ise hiç umudu yoktur. Ana-babanın beklentilerine ve değerlerine karşıt düşen davranışlara başvurarak onları protesto eder ve hiç ol­mazsa bu yoldan onların ilgisini çekmeye çalışır.
Geleneksel aile yapısı içinde babanın durumu aslında ol­dukça güçtür. Genellikle biçimsel de olsa otoriteyi baba temsil eder. Kendisine duyulan saygı, korku ile eşanlam taşır. Anne, çocuklara daha yakındır ve onlara ilişkin konularda gerçek ka­rar organıdır. Engelleyici ve cezalandırıcı nitelikte olan kararların uygulanması ise babaya bırakılır. Bu durum babayı aile için­ de oldukça sevimsiz bir yere koyabilir. Geleneklerin kendisine verdiği bu rolü sürdürme durumunda kalan baba, çoğu kez ço­cuklarıyla yakın ve sıcak ilişkiler kurmaktan alıkonmuş olur.
Ön­ce ikinci sınıf evlat, daha sonra gelin kimlikleri içinde ezilen kadın, anne olduktan sonra aile içinde giderek güç kazanmaya ve çocukları üzerinde egemenlik kurmaya başlar. O denli ki, birçok ailede görünürde baba tarafından alınan kararların asıl sahibi annedir, ama durum babanın erkeklik rolüne gölge dü­şürmeyecek biçimde yönetilir. Kararı anne verir, baba ilan eder. Kararların sonucundan ise baba sorumlu tutulur. Bu yönden de­ ğerlendirildiğinde, toplumumuzda aile yapısının biçimsel ola­rak babaerkil, ama gerçekte üstü kapalı bir anaerkil yapıya sa­hip olduğu bile söylenebilir.
Reklam
Toplumumuz kadını için annelik özellikle önemli bir olay­dır. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde kadın gide­rek toplumun ikinci sınıf bir üyesi durumuna gelmiş, bazı kır­sal bölgelerde bir kız çocuğun dünyaya gelişi utanç verici bir olay olarak bile karşılanmıştır. Gerçi Cumhuriyet döneminde kadın yasalar karşısında erkekle eşit olarak değerlendirilmiştir, ama köklü toplumsal dönüşümlerin birkaç kuşakta tamamlana­ bilmesinin olanaksızlığı nedeniyle, kırsal kesimde kadının ge­leneksel yeri gereğince değişememiştir.
"Pamuk Prenses" ve "Külkedisi" gibi dünyaca bilinen bazı çocuk öykülerinde, çocuklara haksızlık yapanların cezalandırıl­dığı ve yazgının her zaman çocuktan yana olduğu işlenir. Batı kültüründen kaynaklanan öykülerde annelere pek ilişilmez ve genellikle üvey anne, kötü ana simgesi yerine kullanılır. Diğer bazı kültürlerde ise bu konu dolaylı olarak işlenir.
Bebekte temel güven duygusunun oluşumunu engelleyen en önemli etmenlerden biri de, kaygılı annedir. Kaygılı anne, aslında, yetişkin yaşamının sorumluluklarını üstlenebilecek gü­ce yeterince sahip olmayan biridir. Anneliğe de gereğince hazır değildir. Çoğu kez kendi annesi de kaygılı biridir. Çünkü kaygı bulaşıcı bir duygudur. Aramızdan biri paniğe kapıldığında, kısa bir süre için de olsa benzer bir duyguyu biz de yaşarız. Bebek de tek güven kaynağı olan annenin kaygısını kolayca kendi va­roluşunun bir parçası durumuna getirir. İleride sürekli tedirgin ve kolayca telaşa kapılan bir yetişkin olmak üzere!
Dilek Hayta
Bir kitabı okumaya başladı
İnsanın Dört Zindanı
İnsanın Dört ZindanıAli Şeriati
8.7/10 · 4.903 okunma
Birey ve Toplum
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana geçen süre içinde çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmiştir. İnsan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir gün­ de karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısına­bilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine ba­tar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbir­lerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar. Çağdaş toplumlarda incinmek ve diğerlerini incitmek eski­ den olduğundan daha kolay. İnsanlar birbirleriyle eskisine oran­ la daha çeşitli biçimlerde ilişki kuruyorlar. Bunun sonucu ken­dimizi koruyacak savunma sistemleri geliştiriyoruz, incinme­mek için diğer insanlara tereddütle yaklaşıyoruz. Diğer insanla­ra zarar vermemek için onlarla ilgilenmemek, her insanın ken­di başının çaresine bakmasını gerektiriyor. Bunun getirdiği yal­nızlığa dayanamayan birçok kişi alkol, uyuşturucu madde, vb. araçlarla çevresine yabancılaşmasının verdiği acıdan kurtulma­ya çalışıyor. Hiçbir şeye bağlanamamak insanın boşluk ve an­lamsızlık duyguları yaşamasına neden oluyor.
6,4bin öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.