“Kendinden bahsetmeyi sevmezdi. Hele kendi için iyi şeyler söylenmesini hiç sevmezdi. Madem şimdi gitti, fırsattan istifade edeyim.” diyor #JeanLouisFournier ve şöyle başlıyor eşinden bahsetmeye;
“Bana, kimsenin beğenmediği bana, kırk yıl dayandı.”
İlk zorlu evliliğinin ardından engelli çocuklarıyla ilgilenen o kız Sylvie ile evleniyor Fournier
Evi sarmak isteyip istemediğimi bilmiyorum. Biraz senin eserin orası. Onu sürdürecek cesareti bulacak mıyım?
…
Güzel şeyler asla büsbütün hüzünlü olmazlar. Beni “şeylerin güzelliği içinde” bıraktın, şairin dediği gibi. Ayakta kalmayı başarmalıyım.
Şimdi anlıyorum neden onu sattığımda ağladığını. Otomobil için ağlamıyordun, çok daha acı bir şey vardı. Gençliğimize ağlıyordun.
Şimdi siyaha boyandı.
Benim geleceğim gibi.
Bütün bu yazdıklarımı okursan geri dönmek isteyeceksindir. Sanırım sana hiç bu kadar güzel şeyi bir arada söylemedim. Kuşkusuz aptalca utangaçlığımdan. Sevimsiz şeyleri ne kadar rahat söyleyebiliyorsam, güzel şeyler de o kadar boğazımda kalıyor. Şimdi sen burada olmadığın için artık daha az utanıyorum. Ayrıca yazmak söylemekten daha kolay geliyor.
Devamlı akan su durduğunda serinliği özlenir, yanan ışık söndüğünde aydınlık özlenir ve insan karısını kaybettiğinde de onu ne kadar çok sevdiğini anlar. Anlayabilmek için en kötüsünün başa gelmesini beklemek ne acı. Neden mutluluğu, ancak çekip giderken çıkardığı sesle tanıyabiliyoruz?
Sen gitmeden önce mutlu muydum? Büyük bir acıdan sonra insanın daha önce her şey hep çok iyiydi diye düşünme eğilimi vardır. Her şey hep çok iyi değildi, daha iyiydi sadece.
Seni Mısırlı kraliçeler gibi altınla kaplamak isterdim. Artık şatolarla ilgilenmiyorum, canım şato filan istemiyor, kraliçemi kaybetmişim ben. Sıkılan ihtiyar bir kralım. Altınım artık hiçbir işe yaramıyor.
Cömert olsaydım, fakirlere verirdim.
Yazarken üzüntümü unuttuğum anlar oluyor. Sana yazıyormuşum ve sen omzumun üstünden okuyormuşsun gibi hissediyorum.
Umarım kitabımı beğenirsin. Renkli bir kitap olmasını istiyorum. Anılarımızı canlandırdığım hissine kapılıyorum. Zaman içinde renkler biraz matlaştı.