Erkekler değil ama kadınlar muhakkak topraktan çıktı. Toprak ana! Toprak ana! Her mahlukun dişisinde bir topraklık var. Biz erkek kısmı güneşin, havanın, suyun çocuklarıyız belki, ama kadınlar muhakkak topraktan...
Alageyik sokağından Yüksek kaldırıma keskin bir insanlık kokusu fırlar. Aşağıya doğru karanlık insanların saadete gittikleri görülür.
Adem oğlunun Havva kızına en kavuşamadığı yerde kavuşmak istenilen saadete Alageyik sokağından girilir.
Tımarhane avlusunun (bahçesinin) çevresi demir parmaklıklarla çevriliydi. İnsanlar hayvanat bahçesinde hayvanları seyreder gibi parmaklıklar arkasından biz delileri seyrederek eğlenirlerdi. Çoğu hastanın yakını ve bakıcısı olmadığı için masraflarını çıkarmak için seyircilerin önünde çeşitli tuhaflıklar yaparlardı. İnsanlar da gülerler ve daha çok numaraya teşvik etmek için parmaklıklar üzerinden içeriye bozuk para, tütün, yiyecek, içecek gibi şeyler atarlardı..
Gerçek bir hafız ve arkasında sürekli dolaşan bir Kıptî arabacı vardı. Hafız duvar önünde diz çökerek Davudî sesiyle makamlı Kur’an okurdu. Arabacı da hemen arkasından hafızın okuduğu yerleri daha güzel bir tegannî (melodik ses) ile okurdu. Kelimeleri yanlış seslerle okumasına rağmen dinleyenlerin çoğu fark edemezdi.
Zavallı hafız arada dinleyicilere;
-Bu hafız değildir, dinlemeyiniz! dese de, aravacı göz kırparak;
-Sözlerine kulak asmayınız, Zavallı delidir! derdi.
Bir gün bu arabacayı yakalayıp neden hafızlık tasladığını sordum. Çünkü halkın yüzde doksan dokuzu arapçayı ve yüzde doksanı da Kur’an okumayı bilmiyor. Hafızın tecvit ile okuduğu her şeyi kuran sanırlar. Yalnızca bailarını sallarlar. Bizim hafızda okuduğunu anlayanlardan değildir. Şu halde bizi dinleyenlerin büyük bir kısmı benim gerçek hafız olduğum konusunda yemin bile ederler...!