AKINCILAR ?..
*Gaza kim ettiler Allahu ekber Dediler her nefes Allahu ekber* Aşıkpaşazâde'nin, dillerinden bir nefes dahi Allahu Teâla'yı düşürmeyen ve onun uğrunda gazâdan başka bir iş düşünmeyen yiğit dilâverler diyerek övdüğü Osmanlı akıncıları, hafif süvari birliklerindendir. Temelinin Osman Gazi zamanında Köse Mihal tarafından atıldığı rivayet olunur. Uç
Sayfa 61 - Kartal Kanatlı YiğitlerKitabı okudu
"Çalışmak için harcadığımız çaba irademizin ne oranda güçlü olduğunu gösterir." "Mücadele etmeden mutlu olunmaz." "Mücadele etmemiz gereken iki düşman var; tembellik ve nefse düşkünlük." "Tembeller yumruklarını sıkmadıkları için mutluluğun avuçlarının içinden kaçıp gitmesini
Reklam
Zihnin olağanüstü bir güç ve üstünlük derecesine doğru gelişimi, böylelikle dengenin her bakımdan iradenin aleyhine bozulması –ki gerçek dehanın özünü oluşturan bir durumdur bu- sadece gereksiz bir fazlalık değil, fakat gerçekte hayatın ihtiyaç ve amaçları için de bir engeldir. Bu şu demektir: Gençlikte nesnel dünyayı kavramak noktasında aşırı bir enerji ve ona eşlik eden dipdiri bir hayal gücü ve çok az bir tecrübe, aklı abartılı fikirlere duyarlı hale getirir ve bu çok kere tuhaf hatta garip bir kişilikle neticelenir. Daha sonraki yıllarda ise, bu zihin durumu artık varlığını sürdüremeyip tecrübenin öğrettiklerine yenik düştüğünde, deha kendisini günlük hayatın dünyasında ya da hayatın alışılmış uğraşları noktasında asla o kadar rahat hissetmez ve sıradan akla sahip bir insanın rahatlığıyla hareket etmez: [o dünyanın içinde yer almaz]; kuvvetle muhtemeldir ki ilginç hatalar yapar. Çünkü sıradan bir kafa kendi dar fikirler dünyasında ve eşyayı kendince algılama tarzıyla o kadar kusursuz biçimde rahattır ki, hiç kimse onu bu dairenin içerisinde denetim altında tutamaz; yetenekleri her zaman asli amaçlarına, yani iradenin hizmetini gözetip yerine getirmeye sadık kalır; dolayısıyla kendisini sağa sola yalpalamaksızın ve asla onun ötesine geçmeksizin bu amaca adar. Diğer taraftan, ifade ettiğim üzere, deha aslında bir monstrum per excessumdur; [Zenginlik-kusursuzluk nedeniyle bozukluklar] nasıl ki bunun tam tersi sert, ateşli, hararetli ve akılsız insan, beyinsiz vahşi bir monstrum per dejectum [Yoksunluk- kusur nedeniyle bozukluklar] ise.
Nietzsche "kişi ağzı ile yalan söyleyebilir ama yüz ifadesi onu ele verir" der. Afazikler böyle bir yüz ifadesine, beden görünümü ve duruşundaki herhangi bir uygunsuzluğa veya yanlışlığa karşı doğaüstü bir şekilde duyarlıdırlar. Eğer birini göremiyorlarsa - bu özellikle, insan sesine doğruluğu ve gerçekliği veren veya ayrıntıya, ritme, yükselme ve alçalmaya, renge müziğe, en örtülü değişimlere, vurgulara, tonlamaya karşı yanılmaz bir kulağa sahip olurlar. Onların anlama gücü, kelimeler olmadan, neyin doğal neyin yapay olduğunu anlama gücü işte burada yatar. Bu kelimeleri olmayan ama olağanüstü derecede duyarlı hastalar için konuşmaların yanlışlığını ifade eden şeyler yüz ifadeleri, aşırı duygusal tavırlar, yanlış jestler ve bütün bunların üzerinde yanlış ses tonu ve vurgulardır. Kelimelerle yanılmayan ve yanıltılamayacak olan afazik hastalarımın tepki verdiği şey onlara göre çok ortada olan bu grotesk uyumsuzluklar ve uygunsuz davranışlardır.
Bölüm 9: Başkanın KonuşmasıKitabı okudu
#nihaikader
Bizi hayvanlardan farklı kılan o olsa da, insan tekâmülünün en önemli ve değerli kazanımı düşünme ve muhakeme etme yeteneği değildir. Zekâ, tıpkı içgüdü gibi, yol boyunca sadece bir noktadır. Bizim nihai kaderimiz asli Var'lığımız ile yeniden-birleşmek ve olağan fiziksel dünyada anbean olağanüstü, tanrısal realitemizi ifade etmektir.
Simone Weil
"Aynı sözler söyleniş tarzına göre hiçbir şey ifade etmeyebilir veya olağanüstü olabilirler. Bu sözlerin söyleniş biçimi, istemin etkide bulunamadığı, söyleyenin içinden gelen derinliğe bağlıdır. Nerdeyse olağanüstü bir uyumla bu sözler, onları duyanin içinde de aynı derinliğe ulaşır. Böylece eğer duyan kişinin sezgi gücü varsa, sözlerin taşıdığı değeri anlayacaktır."
Reklam
56 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.