Günde Kaç Saat Sosyal Medya
Çocuğun karşısında muhatap olarak duran, insan değil; sosyal hayat, aile kurumu tükenmiş. Bizim geleneğimizde ne vardır; akşam yemeğini tüm aile oturur beraber yer, sohbet eder. Artık bunu bulmak mümkün değil. Bu yüzden ölçü, denge çok önemli. Dengeyi kaçırmadan güzel bir şekilde kullanılırsa sosyal medya iyi bir iletişim aracı. Aslında eşyada bir sorun yoktur, eşyanın kullanımında bir sorun vardır. Artık telefonu olmayan kimse kalmadı; telefonla açıp birine küfür de edebilirsin, "Kardeşim, sabah namazına kalk," da diyebilirsin. Aracı nasıl kullanmak önemlidir.
Sayfa 22 - Motto yayınları, Said ErcanKitabı okuyor
Neden her şey bu kadar kırılgan? Çünkü her an, ölçü biriminin estetik kavranışını altüst etme riski taşıyan mekân ve zaman olayları vuku bulmaktadır.
Sayfa 109 - PdfKitabı okudu
Reklam
Mali ibadetleri terk ve bedeni ibadetlerle yetinenlerin aldanması
Başka bir grup; belki helâl mal kazanır, haramdan kaçınır ve mallarını camilere harcarlar. Ancak bunlar da şu iki yönden aldanmaktadırlar: Birincisi; riya, övülme ve şöhret isteği. Şöyleki; belki yakınında veya beldesinde fakirler vardır ve malı onlar için harcamak daha önemlidir. Şehirde çok sayıda mescid vardır. Ama asıl maksad, bu mescidlere
Gösteriş ve şöhrete kanıp aldananlar
Başka bir grup; belki helâl mal kazanır, haramdan kaçınır ve mallarını camilere harcarlar. Ancak bunlar da şu iki yönden aldanmaktadırlar: Birincisi; riya, övülme ve şöhret isteği. Şöyleki; belki yakınında veya beldesinde fakirler vardır ve malı onlar için harcamak daha önemlidir. Şehirde çok sayıda mescid vardır. Ama asıl maksad, bu mescidlere
Ruh ve şahsi gelişim asla belli ölçülere vurulamaz. Hatta eğitimin bile bu durumda ölçü sayılması mümkün değildir. Herkesten önce ben en cahil, en dar çevrede en ince bir ruh gelişimine rastlamıştım. Hapishanede bazen birkaç yıldan beri tanıdığın bir adamı çoğu zaman hayvan yerine koyup küçümsediğin olur. Ama bazen de öyle bir an gelip çatar ki, aynı adamın ruhu gayriihtiyari dışa açılır; işte o zaman içindeki hazineyi, duyarlılığı görür, kalp taşıdığını anlar, kendinin ve başkalarının ıstıraplarına karşı gösterdiği anlayışın farkına varırsınız. Gözleriniz birdenbire açılır; ilk anda bütün bunları görüp duyduğunuza bile inanamazsınız. Bazen de tersi olur: Tahsil, barbarlık ve sinizm ile öylesine bir uyuşur ki, nefretten boğulacak gibi olursunuz; ne kadar iyi kalpli ne kadar saf olursanız olun buna bir özür ya da hafifletici sebep bulamazsınız.
Sayfa 314
Acaba yazı niçin bazı toplumlarda ortaya çıktı ve bazı toplumlara yayıldı da birçoklarına ulaşmadı? 1)İlk yazı biçimleri tam anlamıyla bitmiş ve açıklık kazanmış durumda değildi veya karmaşıktı, ya da bunların üçü de söz ko- nusuydu. Örneğin, en eski Sümer çiviyazısıyla normal düzyazı yazma olanağı yoktu, telgrafsı bir stenoydu, adlar, sayılar, ölçü birimleri, sayıları verilen nesnelerin adları ve birkaç sıfat gibi sınırlı bir sözcük dağarı vardı. 2) Bununla ilişkili bir başka engel de bu ilk yazıları öğrenip kullanan insan sayısının az olmasıydı. Yazı yazmayı ancak kralın ya da tapınağın hizmetinde çalışan uzman yazıcılar bilirdi.
Reklam
Dâva kendi kendinden kurtulabilmek... Hepsi bu kadar... Kendimizin içinden geçip kendimizi arayacak, kendimizde bulacak ve böylece kendimizden kurtulmuş olacağız. Ölçü de bu kadar. Allah bizi yalnız kendisiyle meşgul edip, tek lâhza için olsa bile gayre meylettirmesin...
Sayfa 179
152 syf.
6/10 puan verdi
·
68 günde okudu
GÜL YETİŞTİREN ADAMDAN BİNA YETİŞTİRMEYE ÇALIŞAN ADAMLARA!
Rasim Özdenören
Rasim Özdenören
Öncelikle kompozisyon kitabımız olan ‘’Gül Yetiştiren Adam’’ adlı kitabımızın yazarı Rasim Özdenören hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum: Rasim ÖZDENÖREN 20 Mayıs 1940 tarihinde Kahramanmaraş’ta dünya’ya geldi. Özdenören ilk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu illerinde tamamlamıştır. İstanbul
Gül Yetiştiren Adam
Gül Yetiştiren AdamRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 202117,7bin okunma
Tanrı doğayı yaratıp yeri göğü var ettiğinde, buna karşı Şeytan da insanı sahiplenmiş, onu bilgi ağacının meyvesiyle beslemişti. Bilgi edinen insan, diğer canlıların yapamadığını yaptı, varoluşunu bildi. Bildikçe varlığına hayran oldu. Kendisinden başka kimseyi sevmedi, Tanrı’yı bile. Tanrı’ya bağlılığı, ölümden sonraki yaşamı istemesindendi. Ölçü, kendi varlığıydı. Doğayı ezdi, canlıları öldürdü. Zamanı geldiğinde Tanrı’yı da öldürecekti. Dünyada kötülük bu yüzden çoğunluktaydı.
“Gerçeği inceleyenler bilirler ki, sosyal gelişme hep aynı çizgiyi takip etmez, çeşitli ırklar çok eskiden ve hızla başka başka istikametlere yönelmiş ve birbirinden ayrılmıştır... Her alanda basitten çapraşığa, insan topluluklarında ise aşağı düzeyden üst düzeye geçildiğini ileri süren nazariye hiçbir esasa dayanmıyordu, demek. Şu halde Avrupa'nın üstünlük iddiası da laftan ibaretti. Bir toplumun teknik ve ekonomik alanda daha ileri olması, sosyal ve ahlâkî bakımdan da ileri olmasını gerektirmez. İktisadi kalkınma gerçekleşince toplumun üyeleri arasında daha kamil münasebetler kurulmaz mutlaka. Ne bilgelik artar, ne adalet şuuru. Belki aksi olur, zira iktisadi gelişme ile insanın insanı sömürmesi daha da keskinleşir. Kısaca, toplumların ilerleyişini yalnız ekonomik ve teknik seviyeye, başka bir deyişle, altyapıya bakarak değerlendiremeyiz. Daha doğrusu tek ölçü bu değildir. Medeniyetin bütün alanlarda üstünlüğü diye bir şey olamaz, olsa olsa teknolojik bir üstünlük, tabiat üzerinde egemenlik söz konusudur.”
Reklam
Şimdi yapayalnızım. Sonbahar geliyor, yapraklar sararıyor. Bu kasvetli küçük şehirde (ah ne kasvetli olur bu küçük Alman şehirleri!) bir sonraki adımımı planlamak yerine, izleri henüz silinmiş duyguların, taze hatıraların, yakın zamanda beni içine çekip girdabında döndürdükten sonra bir yerlere fırlatıp atan hortumun etkisi altında oturuyorum. Bazen yine o girdaba kapılacağımı, hortumun yaklaştığını, yanımdan geçerken beni içine çekeceğini, düzen ve ölçü duygularımı kaybedip yine dönmeye, dönmeye, dönmeye başlayacağımı sanıyorum...
Kumarbaz
Kumarbaz
Yazdıklarımı toplayıp tekrar inceledim. (Belki de onları bir akıl hastanesinde yazmadığıma kendimi ikna etmek istemişimdir kimbilir?) Şimdi yapayalnızım. Sonbahar geliyor, yapraklar sararıyor. Bu kasvetli küçük şehirde (ah ne kasvetli olur bu küçük Alman şehirleri!) bir sonraki adımımı planlamak yerine, izleri henüz silinmiş duyguların, taze hatıraların, yakın zamanda beni içine çekip girdabında döndürdükten sonra bir yerlere fırlatıp atan hortumun etkisi altında oturuyorum. Bazen yine o girdaba kapılacağımı, hortumun yaklaştığını, yanımdan geçerken beni içine çekeceğini, düzen ve ölçü duygularımı kaybedip yine dönmeye, dönmeye, dönmeye başlayacağımı sanıyorum...
Sayfa 119Kitabı okudu
224 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Delinin defteri
Öncelikle kitap, neva bulvarı, burun, portre, palto, bir delinin anı defteri ve fayton adlı altı eserden oluşmaktadır. Neva bulvarı adlı bölümün genelinde yüksek sosyete mensuplarının tabiriyle hiyerarşinin kol gezdiği alt-üst sınıflarının yoğun olarak hissedildiği, günümüz ölçütünde bağdat caddesi, Şanzelize caddesi olsun, tamamıyla lükse karşı
Bir Delinin Anı Defteri - Palto - Burun - Petersburg Öyküleri ve Fayton
Bir Delinin Anı Defteri - Palto - Burun - Petersburg Öyküleri ve FaytonNikolay Gogol · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201955,2bin okunma
- Ölçü, yiğitlik ve bilgelik gibi değildir. Bu ikisi toplumun yalnız bir parçasında bulunur. Bütün toplumu da yiğit ve bilge kılar. Ölçüyse, bütün topluma yayılır. Bütün yurttaşlar arasında tam bir düzen kurar. Aşağı, orta, yukarı, güçlü, güçsüz, zengin, fakir herkes aynı ahenge uyar. İşte bu uyuşmaya ölçü diyebiliriz. Bu öyle bir uyuşmadır ki, orada iyi yanla kötü yandan hangisinin başa geçeceği bellidir. İster tek insanın içinde, ister toplumda olsun.
Resim