Ölüm bizi korkutur. Bizi korkuttuğu için de onu düşün­ mekten, hakkında konuşmaktan ve hatta bir yakınımız ölse bile, varlığını kabul etmekten kaçınırız. Yine de, tuhaf, tersine bir yoldan, hayatın tüm anlamının gölgesinin ölçüldüğü ışık ölümdür. Ölüm olmasa, her şey sonuçsuz, tüm deneyim keyfî, tüm ölçütler ve değerler aniden sıfır olur.
Gerçekte hiç kafaya takmamak diye bir şey yoktur. Bu imkânsızdır. Hepimiz bir şeyleri kafaya takarız. Hiçbir şeyi kafaya takmamak da bir şeyi kafaya takmaktır. Gerçek soru şudur: Neyi kafaya takmayı seçiyoruz? Eylem­lerimizi hangi değerlere temellendiriyoruz? Hayatımızı ölç­ mek için hangi ölçütleri seçiyoruz? Bunlar iyi seçimler mi, iyi değerler, iyi ölçütler mi?
Reklam
Eğitim bireyin fen ve bilimle ilgili yönüne daha ağırlık vererek matematik, fizik, biyoloji, geometri bilimlerini vurgulamaktadır; karakter oluşumu, diğer insanlarla ilişki kurma biçimi, demokratik bir toplumu sürdürmek için gerekli düşünüş ve işbirliği gibi davranışları öğrenme vurgulanmaz. Buna paralel olarak toplumda başarı, kişinin mesleğinin türü ve kazancının miktarı ile ölçülür. Bu tür toplumsal ve kültürel değerler düzeni çocukların kendi özbenliklerinin değerini görmez ve aynı eğitim düzeninde olduğu gibi, onları dışsal bazı ölçütlerle yargılar. Tanıdığınız birinin kızının evleneceğini duyduğunuz zaman aklınıza gelen ilk soru, "adam ne iş yapıyor?" ise, siz de bu kültür değerlerinin etkisi altında davranıyorsunuz demektir; "nasıl bir kişi imiş?" "nasıl bir karakteri varmış?" gibi sorular da sorulabilirdi. Bu tür değerler düzeni kişinin kendi özbenliğindeki özellikleri önemsemez; yapay ölçütlerle insanı değerlendirir. Bu tür yapay ölçütlerle değerlendirilen insan, kendi öz varlığının değersiz olduğu duygusuna varır ve esas kimliğinden utanç duyar.
Sayfa 119
Bulgaristan'a satılan arşivler,
1994 yılında Necati Aktaş ve Seyit Ali Kahraman'ın hazırladığı "Bulgaristan'daki Osmanlı Evrakı" adlı kitapta bu durum şöyle özetlenmiştir: "1931 yılında, asla affedilmesi ve unutulması mümkün olmayan bir gaflet neticesi, bilebildiğimiz kadarı ile dünya arşivcilik tarihinde bu konuda tek örnek olarak, çoğu maliyeye ait
Sayfa 370 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu:
Kişi yapılan etkinliğin asıl amacını unutacak derecede ayrıntılar, kurallar, listeler, sıralar, organizasyon ya da program yapma ile uğraşır. İşin bitirilmesini zora sokacak ölçüde mükemmelliyetçilik gösterir, kendine özgü olan katı ölçüler yerine gelmediği için bir işi tamamlayamaz. Boş zamanlarını değerlendirme etkinliklerine katılacağına, kendini işe ve üretkenliğe adar. Ahlak, doğruluk ya da değerler gibi konularda aşırı vicdanlı ve kuralcıdır, hiç esnek değildir. Eskimiş ve değersiz şeyleri atamaz, elden çıkartamaz. Çeşitli koleksiyonlar yapar.
getirmiş ve onları kadı karşısına çıkarıp başından geçenleri anlatarak üç dervişi hırsızlıkla suçlamış. Kadı, devecinin ifadesini yerinde bularak üç ermişi deveyi gasbetme suçundan hapse atmış. Kısa bir süre sonra adam devesini arazide başıboş dolaşırken bulmuş ve dervişlerin salıverilmelerini temin maksadıyla mahkemeye başvurmuş. Daha önce
Sayfa 127
Reklam
525 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.