Papa Eftim'e Neden Baba Eftim Deniliyor?
Papa Eftim'in torunu ve Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, kendisiyle yaptığımız görüşme sırasında sormuş olduğumuz "Neden Baba Eftim? Papa Eftim'e gerek Atatürk gerek Alparslan Türkeş gerekse diğer devlet adamları neden 'Baba' diyerek hitap ediyorlardı? Papa Eftim bu sevgi ve saygıyı nasıl
"Mehmed Âkif'i en iyi anlayan, en fazla seven ve ona en çok yardım eden bu zâttır. Âkif'in adı yaşadıkça, Abbas Halim Paşa da sevgi ve rahmetle anılmalıdır. Paşa'nın son saatlerini ve vefatını büyük üzüntü içinde Eşref Edib'e anlatan Akif Bey, şunları söylüyor: "Oracıkta diz çökerek birkaç saat içinde hatmini tamamladım. Sonra gözlerimi yüzüne diktim. Donmuş kalmıştım. Hiç ağlayamıyordum. Nihayet dayanamadım. Boynuna sarıldım. İşte ondan sonra ağlamaya başladım... O sırada şu kıta bana mülhem oldu: "Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiçbiri yok! Sen mi kaldın, yalınız kâfileden böyle uzak? Postu sermekse merâmın yola, serdirmezler; Hadi, gölgenle beraber silinip gitmene bak."
Sayfa 49 - Şule YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Güçlü olabilmeyi öğrenmeye çalışmayı bıraktım belki. İhtimallerin hepsi azalarak yok oldu belki. Sonunda yok oldu. Bu kadar rahatlayacağımı tahmin etmezdim ama oldu.
Sayfa 106Kitabı okudu
GAYB MESELESİ
Gaybı Allah bilir ama Nur Risaleleri'nden yaptığımız bu alıntılardan, evliyanın gaybı bildiği sonucu çıkmaktadır.(Hâşâ) Nitekim bu kanaat Nur Risaleleri'nde açık olarak belirtilmiştir: Madem Hz. Ali (R.A.) "ene medînetu'l-'ilmi ve 'aliyyun babuha" hadisine mazhardır. Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak
Sayfa 216 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
Kıyafet modasının dönüşümü Müslüman evlerinde dini azınlıklarınkinden daha yavaş bir şekilde gecikti ancak 19. yüzyılın sonunda, üst ve orta ekonomik sınıftaki birçok Müslüman erkek yerel terziler onları üretse bile ilhamını Avrupa'dan alan son dönem modaları takip ettiler. Bir zamanlar kıyafet giyenin dini kimliğini işaret ederken, giyim sınıf farklarının semiyotiği oldu. Fakir şehir sakinleri ve tüm dini cemaatlerin köylüleri babalarının ve büyükbabalarının giyindiği tarzda giyinmeye devam ettiler; burjuvazinin erkek üyeleri ise, Paris ve Londra'daki emsalleri gibi giyindiler, ancak yine de fes takıyorlardı. Toplumun geleneksel doğası nedeniyle, Müslüman burjuva kadınları, en azından evlerinin dışında, Batı tarzında giyinme konusunda daha az aceleciydiler. Her ne kadar tüm yüz mü peçeyle örtülmeli (nikab) veya daha az sınırlandırıcı bir tarz (hicab) mı benimsenmeli üzerine bir tartışma olmasına rağmen, kadınların hepsi kamusal alanda peçeliydi. Bu tartışma günümüze dek devam etti.
Sayfa 214Kitabı okudu
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Reklam
Tülsü'yü Sevmek
Artık söyleşi açılmış oldu. Bu kentin yabancısı olduğunu, bir haftadanberi burada bulunduğunu söyledi. - Ben de öyle... dedim. Bu kez incelik olsun diye ben sözü açmak gereğini duyarak, ne iş yaptığını sordum. - Tülsü'yü seviyorum, dedi. Sorumu yanlış anlamış olmalıydı. - işinizi sormuştum, dedim. - Ben de söyledim, dedi, benim işim Tülsü'yü sevmek... şaştığımı anımsaymca açıklamak gereğini duydu: - Dünyada sevmekten önemli bir iş olur mu? Bugüne dek hep Tülsü'yü sevdim, ölene dek de hep seveceğim. En büyük mutluluk, insanın sevdiği işi yapmasıdır. Oysa insanların çoğunluğu, nerdeyse hepsi sevmediği işi yapıyor.
Nesin yayınlarıKitabı okuyor
LADY MACDUFF Yumurcak, baban öldü senin: Ne yapacaksın şimdi? Nasıl yaşayacaksın? ÇOCUK
“İnsan kendini anlamak için felsefeyi, kendini anlatmak için edebiyatı buldu. Kendini sağlama almak için matematiği, kendini göstermek için fiziği buldu. Kendini yaşatmak için bilimi, kendini tanımlamak için coğrafyayı buldu. Ancak ne olduysa oldu ve birden hasreti bulup, kendini unuttu. Çünkü bu duyguya ne şiirler ne anlamlar ne toplamlar ne ispatlar ne şehirler ne de gerçekler yetebildi.”
Bir Evlilik nasıl ilerler
Ebu Müslim Havlani bir toplulukta konuşulanları dinlemekteymiş. Hemen hepsi de hanımından şikâyette bulunmaktaymış. Ancak Ebu Müslim’de şikâyet filan yoktur. Demişler ki: – Veli gibi bir hanıma düştün de sesin sedan çıkmıyor değil mi? Omuzlarını silkerek cevap vermiş: – Bizimki veli filan değil kelimenin tam manasıyla delidir deli!... – Öyle ise,
Sayfa 53 - Destek Yayınları
Reklam
Gerçekten geri verebileceğini mi sanıyorsun?
“İnancın olsaydı bir oyun kurmazdın! Eğer gerçekten inancın olsaydı bunu zaten yapacağımı bilirdin. Ve yapıyordum da Nova. Onların saygısını geri kazanıyordum. Ben. Yapıyordum. Ama senin inancın tek başıma hiçbir halt beceremeyeceğim kadardı.” “Senden yardım isteyecektim. Onları püskürtmek için senden yardım isteyecektim. Seni oraya çağırmak yerine onları senin ayağına gönderdim. Yardım isteseydim gelirdin!” “Evet,” dedi tek gözünü kısarak. “Senin için her şeyi yaparım.” İlk kez kaşlarımı çattım. Başını sallayarak isyankâr bir edayla güldü. “Ama yetmez,” dedi. “Lord olmam da gerekiyor. Hayır, yetmez. Kudretli bir lord olmam gerekiyor." Tüm ifadesi silindi. “Daha ne yaparsam senin için yeterli olacak?” diye sordu. Bu sefer bağırmadı. Kükremedi. Hiddetlenmedi. Sadece sordu. Ve beni mahveden de bu oldu. “Lord olman için yapmadım. Yaptım çünkü benim için, benim yüzümden kaybettiğin şeyleri sana geri vermek istedim. Çünkü burada, biraz önce de kanıtlandığı gibi, onların hepsi aramızda olacak. Öylece durmayacaklar.” Acıyla gülümsedim. “Senin gibi, ben de bir seçim yaptım ve pişman değilim. Sen öyleysen sanırım artık çok geç.” Başını yana doğru eğdi. Daha konuşmadan ilk söylediğinde gitmem gerektiğini biliyordum. “Gerçekten geri verebileceğini mi sanıyorsun?”
Sayfa 367 - Dex yayınları, Darenova.Kitabı okudu
"Nedir mesela felsefen?" diye sordu. "Öyle spesifik bir şeyi kastetmedim ya... Ama mesela bence çoğu şeyin hayali... Ya da onu boş ver de... Mesela en takık olduğum mesele, birbirinden çok farklı gibi görünenlerin benzerliklerini ortaya koyup karşımdakini bunların aynı şey olduğuna ikna etmek. Tam ikna olunca da farklılıklarını
Sayfa 77 - Sözler: Boğaz'da işittim rast makamınıKitabı okudu
Kapıdan çıkıp gidince hemen unutuluyorum. Bir de benimle uğraşacak vakitleri yok. Çünkü uğraşmaya değmiyorum. Ben de darıldım onlara işte. Yolda, onlardan birini görünce, sıkılarak gülümsüyorum. İçimden geçenleri saklamak istiyorum. Onların içinden ne geçtiğini anlayamıyorum; yüzlerinden belli olmaz ki duyguları. Bu nedenle, yüzlerini görmek içime sıkıntı veriyor. Sıkıntıma onlar sebep oldu sanki. Hepsi de sanki hiç bir şey olmamış gibi rahatça yürüyor yolda. Karşıdan karşıya emin adımlarla geçiyorlar. Günlük yaşayışlarını sürdürüyorlar. Galiba yalnız ben yoruldum. Ve bu yorgunluğumu yaşamak zorundayım.
Mâzinin İstanbul’u... İnsanlar bir eşkıyanın elinden illallah etmiş. Son çare, ârif bir zâta diyorlar ki; “Efendim bir de siz nasihat etseniz” O zât eşkıyanın kulağına bir cümle söylüyor, adam bir tesbih gibi yere yığılıp kalıyor. Aman efendim diyorlar, ne dediniz ki böyle oldu? Ârif mahcup: “Allah’tan kork!” dedim, hepsi bu. Allah’tan kork! Hepimizin bildiği, hepimizin kolaylıkla ifade edebileceği, çok basit, iki kelimeden oluşan bir cümle bu. Asıl olan dudaktan dökülen sözler olsaydı her birimiz bu cümleyi bir günahkâra söyler ve onu günahından vazgeçirebilirdik. Ama asıl olan söz değil sözün döküldüğü dudak, dahası o dudağın kendisine bir yol bularak kıpırdadığı kalp...
Yargıç için önceki gün kentten buraya doktor geldi ve beni yerde Lotte’nin çocuklarıyla oynarken gördü, çocukların bazıları üstüme tırmanıyor, diğerleri benimle şakalaşıyordu, ben de onları gıdıklıyor, onlarla birlikte büyük bir gürültü koparıyordum. Konuşurken manşetlerini kıvırıp, kırma yakalığını durmadan çekiştiren doktor , kurallara körü
Sayfa 27