Hiçbirimiz içine doğduğumuz toplumu ve aileyi seçemiyoruz. Hayatımızın ilk yıllarında hayati önem taşıyan ihtiyaçlarımızı gideren ebeveynlerimize içgüdüsel bir şekilde bağlı oluyoruz ve bu ilk çocukluk çağında ebeveynlerimiz gözümüzde Tanrı-insan modelinde oluyorlar. İlk yıllarımızda beynimize ve bilinçaltımıza kodlanan bu "Kutsal imge"
Duygusal olarak olgunlaşmamış anne babalar, çocuklarının kendilerini mutlu edeceklerine dair bir fantaziye sahip olurlar. Çocukları kendi ihtiyaçları ile ilgilenmeye başladıklarında, bu durum anne babaların yoğun bir kaygı yaşamasına sebep olur.
Bir insan olarak, duygusal anlamda mutlu olduğunuzu hissettiğinizde kendinize güvenebilmelisiniz. (…) Bitmek bilmeyen talepleri olan dipsiz bir kuyu değilsiniz. Size bir şeylerin eksik olduğunu söyleyen iç sesinize güvenmelisiniz.
Duygusal yalnızlığı olan çocuklar başkalarının gereksinimlerine öncelik vermeyi bir ilişkide kabul edilmenin bedeli olarak öğrenebilir. Başka kişilerin kendilerine destek olmasını veya ilgi göstermesini beklemek yerine, onlar bu kişilere yardım etme rolünü üstlenebilir ve herkesi kendi duygusal gereksinimlerinin az olduğuna ikna edebilir. Maalesef, böyle bir durum daha büyük bir yalnızlığa neden olur, çünkü en derin ihtiyaçlarınızı örtbas etmeye çalışmak diğer kişilerle gerçek ilişkiler kurmanızı engeller.