Gençlik adaletsizliğe yöneldiğinde bilincin aynasına bakmaya cesaret edemez; oysa olgunluk çağı kendini bu aynada görmüştür: Yaşamın bu iki evresi arasındaki tüm fark buradadır.
Kendimi olgun bir kadın hissediyorum, nasıl bir kadın olduğumu bilmek isterdim. Örneğin, nerede "kadın"ım, hangi ölçüde değilim? Ve genel olarak, bugün yaşamımdan, düşüncemden ne istiyorum, dünyada kendimi nereye yerleştiriyorum?
...bu süslü püslü insanlardan öğrenebileceğimiz hiçbir şey olmadığına, tantanalarının sadece yaşamlarının boşluğunu örttüğüne inanıyorduk.
Sonuçta, hiçbir şey bizi sınırlamıyor, esir etmiyordu; dünya ile bağlarımızı biz yaratıyorduk; özgürlük bizim özümüzdü.
Pahalı şeylere sahip olmanın verdiği zevk yalın ve dolaysız değildir. Pahalı eşyalar başkaları ile bağ kurmaya yararlar. Bunların büyüleyici niteliği, üçüncü bir büyüleyici kişi tarafından verilmiştir. Bizim uzlaşma tanımayan eğitimimiz ve düşünsel bağlantımızın sarsılmazlığı nedeniyle Büyük Otel müşterileri, lüks arabalı adamlar, vizonlu kadınlar, Dükler, milyonerler bizi etkilemiyordu; hâtta onları, mahkûm ettiğimiz bir rejimin fırsatçıları olarak gördüğümüz için, bu şık dünyayı yeryüzünün tortusu kabul ediyorduk. Onlara karşı alaycı bir acıma duyuyordum.