Ötede kalıpsız bir gülüş gördü. Gülüşü aldı. Kitap okuyan bir kadın gördü. Kadını aldı. Akşam rüzgârını, sarımsaklı ekmek kokusunu, uzun zamandır ilk kez görüşen arkadaşların sırt patpatlamasını aldı. Aldı da aldı. Sokağı bakmakla, duymakla, duyumsamakla bitiremedi.
Bir öykünün giriş cümlesi olabilmeyi istedi. Öykü bittiğinde okuyucunun dönüp tekrar okuduğu, belki çantasından çıkardığı defterine not ettiği o cümle...
Bir öykünün giriş cümlesi olabilmeyi istedi. Öykü bittiğinde okuyucunun dönüp tekrar okuduğu, belki çantasından çıkardığı deftere not ettiği o cümle...
Herkes fıtık olmuş bu şehirde. Otobüslerin bile kamburu var. Asfalt hepimizden bıkmış. Yorgunlar, yokuşlardan çıkarken iyice dertop oluyor. Renkler sulanmış. Su karışmayan tek şey kan son günlerde.
Yazdığımız her sözcükle başkasının malı haline gelen ruhumuzu ayakta tutabilmek için nasıl çabaladık bunca yıl, şaşıyorum. Çok açken ve biri bakarken yemek ne kadar sıkıntılıysa, yazmak, üretmek de öyleydi.