MESNEVi'NİN İLK ONSEKİZ BEYTİ
Duy şikayet etmede her an bu ney, Anlatır hep ayrılıklardan bu ney. Der ki, feryadım kamışlıktan gelir; Duysa her kim, gözlerinden kan gelir. Ayrılıktan parçalanmış bir yürek, İsterim ben, derdimi dökmem gerek.
Kitap sevgisi başka tabi
“Söyle bakayım, kızlarla ilgilenmiyo musun?” “Evet. Kitaplarla tanışmadan önce peşlerine çok düştüm. Ama o günden bu yana hiç vaktim olmadı.”
Sayfa 163 - Türkiye İşbankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Dostun en iyi düşmanı olmalı insanın Ona karşı çıktığında onun yüreğini en yakın sen olmalısın Dostlarının karşısına giyinmeden mi çıkmak istiyorsun kendini Ona olduğum gibi göstermekle mi onurlandıracaksın dostunu ama bu yüzden lanetliyor o seni kendini gizlemeyen öfkelendirir bu kadar çok nedeniniz var çıplaklıktan korkmak için. Evet birer tanrı olsaydınız utana bilirdiniz giysilerinizden Dostun için yeterince iyi süsleyemezsin kendini çünkü üst insana yönelen bir ok ve bir özlem olmalısın onun için...
- Ömrümde hiç aşık olmadım. - Ben oldum. Yirmi iki yıl sizin için gözyaşı döktüm. - Biz ikimiz boyunduruğa koşulmuş iyi bir çift olurmuşuz. - Bunu bana şimdi söylemeniz ne kötü, çünkü bu artık bana bir teselli bile olamaz. Bana inanmayacaksınız ama Allah'a şükür ben hala bakireyim.
Birlikteliğimiz genişletirdi çevremizde durmamacasına daralan çemberleri: soluklanırdık. Sancılarımızı dinler, bir demet çiçeğe uzanırcasına el atardık yaralarımıza. Konuşmadan ağlardık. Dünya boş dostum derdin, oyuncak derdin, sevilmez derdin. Önemli olan adımıza yaraşan hayatı yaşamak derdin. Gözümüz hep bu noktada olmalı derdin, ama adımız nerede, biz neredeyiz derdin. Kıpkırmızı bir koru avuçta tutmak denli zor adımızı korumak derdin. Yediğimiz ekmekten, oturduğumuz masadan, yattığımız yataktan, gezindiğimiz sokaktan tut, kullandığımız sözcüklere varıncaya dek her bir şeyiyle çullanmış üzerimize, bizi yutmaya çalışıyor dünya derdin. Ayağımız hiç kaymamalı derdin. Her gün daha günahsız bir yaşama yönelmeliyiz derdin. Ak sayfalar taşırdık ceplerimizde. Görüşmediğimiz günler usulca elimizi cebimize sokup onları okşamak can katardı canımıza.
Sayfa 114 - Ramazan Dikmen, GünahKitabı okudu
Kitaplarını kâğıt fabrikasına yolluyorum, dedi. Sahaflara, ayağa düşmelerini istemedim, içim götürmedi. Satmıyor bu tür kitaplar, satmıyor biliyorsun... Bulaşık sabununun yanına katıp ev eve sattırmak da var, ama onur kırıcı. İnan, kamyona atlayıp ben de gideceğim İzmit'e, başlarında duracağım, bembeyaz kâğıda dönüşecekler, hamur olacaklar. Dostum haklıydı, alınmayan bir kitabı beyaza çevirmekten, hiç yazılmamış, hiç yaşanmamış saymaktan başka ne gelirdi elden? Hem o zaman başkaları, gençler, yeniler doldurabilirlerdi beyaz sayfaları. Kimbilir, belki benimkine benzeyen ya da taban tabana aykırı düşen deneyleriyle. Yoksa sahaflara düşmek daha mı iyiydi? Uzun süre düşündüm, alışmaya çalıştım, olmadı. Yazdığımı hiç yazmamış olmak duygusuna alışamıyordum bir türlü. Oysa buna hazırlıklı olmadığım söylenemez. Ne tür kitapların sattığını, boş kâğıdın yazılı kâğıt karşısındaki değerini biliyordum.
Reklam
494 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.