Kitaplarını kâğıt fabrikasına yolluyorum, dedi. Sahaflara, ayağa düşmelerini istemedim, içim götürmedi. Satmıyor bu tür kitaplar, satmıyor biliyorsun... Bulaşık sabununun yanına katıp ev eve sattırmak da var, ama onur kırıcı. İnan, kamyona atlayıp ben de gideceğim İzmit'e, başlarında duracağım, bembeyaz kâğıda dönüşecekler, hamur olacaklar.
Dostum haklıydı, alınmayan bir kitabı beyaza çevirmekten, hiç yazılmamış, hiç yaşanmamış saymaktan başka ne gelirdi elden? Hem o zaman başkaları, gençler, yeniler doldurabilirlerdi beyaz sayfaları. Kimbilir, belki benimkine benzeyen ya da taban tabana aykırı düşen deneyleriyle.
Yoksa sahaflara düşmek daha mı iyiydi? Uzun süre düşündüm, alışmaya çalıştım, olmadı. Yazdığımı hiç yazmamış olmak duygusuna alışamıyordum bir türlü. Oysa buna hazırlıklı olmadığım söylenemez. Ne tür kitapların sattığını, boş kâğıdın yazılı kâğıt karşısındaki değerini biliyordum.