Romanda yaratılan karakter hayatımıza o denli işlemiştir ki “Oblomov” adı tembelliği anlatmak için kullanılagelen bir tabir halini almıştır. Orta yaşlı ve toprak sahibi olan Oblomov, toprak köleliğinin bitmeye yüz tuttuğu çağına ayak uyduramayan, işi gücü bırakıp tüm işlerini yatağından halleden biri haline gelir.
‘Biliyor musun Andrey, benim içimde ne yakıcı, ne de kurtarıcı hiçbir ateş yanmadı. Hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı; bir sabah ki yakıcı öğlesi geçtikten sonra yavaş yavaş solsun ve kendiliğinden akşama karışsın. Hayır, benim hayatım sönmüş başladı. Tuhaf, fakat böyle. Kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim. Sönüşüm dairede, evrak başında oturduğum zaman başladı; sonra kitapları okuyup da onlarda hayatta kullanmayacağım gerçekler buldukça, dostlar arasında dedikodular, alaylar, soğuk, kötü, boş gevezelikler dinledikçe, gayesiz, sevgisiz, toplantılara katıldıkça daha da kötü oldum.’
‘Zavallı dostum, batmışsın sen, boğazına kadar batağa batmışsın, gidiyorsun. Biçare, işinden başka hiçbir şey göremez, duyamaz, konuşamaz olmuş. Ama böylelerinin önü açıktır, yakında büyük işler başarır, en yüksek mevkilere yükselir… Bizde buna kariyer sahibi olmak diyorlar. Bunun için zekâya, iradeye, ruha gerek yok, bütün bunlar lüks. Bu adamın hayatı böyle geçip gidecek ve ruhunun birçok yanı hiç zaman gelişmeyecek.’