İkinci Dünya Savaşı dönemini anlatan kitaplar okudum daha önce. 1940'ların Almanya'sında geçse de farklı bir bakış açısıyla yazıldığını ve daha önce okumadığım detaylar içerdiğini söyleyebilirim. Savaş söz konusu olduğunda her şey siyah ya da beyaz değildir, özellikle geride kalanlar için griler olduğunu görürüz. Taraf tutmanız beklenir ama asker bile olsanız savaşın anlamsızlığını farkedip tüm kuralların dışında kalmak isteyebilirsiniz.
Kitap ilginç bir konuyla başlıyor. Ana karakterimiz Rosa, Hitler'in çeşnicilerinden birisi olmak için seçiliyor. On kadın, her gün üç öğün Hitler'in yiyeceği yemekleri tadıp zehirli olup olmadığının anlaşılmasını sağlayacaklar. Seçim şansları yok. Aslında besinin zor bulunduğu bir dönemde, çok lezzetli yemekler tadıyorlar ama ölme ihtimali ile birlikte. Açlık mı zor, böyle bir riske girmek mi?
Yazar, bu konuyu her yönüyle irdeliyor ve bize düşünecek çok şey veriyor. Ama kurgu bundan ibaret değil. Sayfalar ilerledikçe, çocukları ya da anne babaları ile geride bırakılan kadınların savaş döneminde neler yaşayabileceklerine tanık oluyoruz. Rosa, kendine has, farklı bir karakter. Sürekli isyan halinde, hayatı sorguluyor ama neye isyan ettiğinin çoğunlukla farkında bile değil.
Kitap akıcı ama konusu dolayısıyla mola verme ihtiyacı hissedebilirsiniz okurken. Kurgu olaylı ve özellikle sonlarda sürprizlerle dolu. Hiç beklemediğiniz bir sonla karşılaşıyorsunuz.