Hume, Seneca'ya gönderme yaparak, Tanrı'nın insanı yaşamaya zorlamadığı için teşekkür etmek gerektiğini söylemektedir.
Schopenhauer'e göre kendini yok etmek insanın yaşama arzusunu yok etmesi değildir, çünkü intihar eden insanın yaşama yönelik arzusu azalmamakta, tam tersine, gerçekte, yaşamının farklı olmasını büyük biracı duyarak arzulamaktadır.
Reklam
Almanya'da yirminci yüzyılın başlarında ötanazi yoğun bir şe­kilde tıp ve hukuk fakültelerinde tartışılmaya başlanmıştır. Hit­ler'in 1939'da ötanazi için yetki vermesinden önce, ağır sa­katlıkları olan çocukların ebeveynleri, çocuklarına ötanazi uygulanmasını Hitler'den istemişlerdir. Hitler'in, doktorlara öta­nazi uygulama yetkisini çok geniş bir biçimde vermesi ile istemsiz ötanazi uygulanmaya başlanmıştır.
Sayfa 247 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Hollanda'daki he­kimlerin, diğer ülkelerdeki hekimlerden daha fazla ötanazi uyguladıklarını gösteren ciddi bir delil, araştırma yoktur. Diğer ülkelerde yasak olduğu için ötanazi ne açıkça tartışılabilmekte, ne de hekimlerin uygulamaları bilinebilmektedir, oysa her ülkede az veya çok ötanazinin uygulandığına ilişkin ciddi bir inanç vardır.
Sayfa 200 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
İstemli pasif ötanazide, sadece kendi ölümünü belirleme değil, beden bütünlüğünü koruma hakkı da olduğu için, hekimin hastanın talebi üzerine tedaviyi kesme yükümlülüğü varken, istemli aktif ötanazide hekime böyle bir yükümlülük getirilemez, çünkü hekimin kendi inanç ve ahlaki değerlerine göre davranma öz­gürlüğü vardır. Aktif ötanazi bir görev olarak algılanmamalıdır, hekim aktif ötanazi uygulamayı ahlaki olarak doğru bulmuyor ise bu uygulamayı başka bir hekime devredebilir.
Sayfa 179 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Hollanda'da yazılı prosedür kurallarına uygun olmadığı halde, istem dışı ötanazinin az da olsa uygulandığı yapılan araştırmalarla ortaya koyulmuştur. Uzun yıllar sadece istemli ötanazi ile ken­dilerini sınırlı tuttuklarını belirten Hollandalı hekimlerin, ira­delerini ortaya koyabilecek durumda olmayan, dolayısıyla açık ta­lepleri olamayan hastaları da acıyarak öldürdükleri belirlenmiştir.
Sayfa 176 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yaşama saygı savı, dini bakış açısıyla ötanaziye karşı çıkanlar ta­rafından ilk defa ortaya atılmış ve daha sonra laikler tarafından da savunulmuştur. Yaşama saygı savı Kılıç prensibinden yola çık­maktadır. Bu prensibe göre, bir hareket, istisnai örneklerde kim­seye zarar vermese de, olağan durumda, kötü ise, genel tehlikeyi önlemek için yasaklanır. Kılıç prensibi gereği, herhangi bir hareket silsilesi genel olarak uygulandığında zarar veriyorsa, bireysel olay­da da yasaklanmalıdır. Augustinus, Kılıç prensibini yalana hiçbir zaman izin verilemeyeceğini doğrulamak için kullanmıştır. Eğer yalan söyleme yasağına bir istisna getirilirse, daha fazla istisnalar yaratılır ve zarar verici bir dereceye ulaşılır demektedir.
Sayfa 174 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Hipokrat Yemini'nde aktif ötanazi yasağının yer alması nedeniyle, hekimin ötanazi uygulayamayacağı, sıkça savunulan bir savdır. Hipokrat Yemini şöyle demektedir: "Benden talep edilse dahi, hiç kimseye ne öldürücü ilaç vereceğim ne de öldürücü bir etkiye neden olacak bir şey tavsiye edeceğim". Hipokrat Yemini'nde aktif ötanazinin yanı sıra, kürtaj ve ame­liyat da yasaklanmıştır. Oysa, Antikçağ'da birçok hekimin kürtaj ve ameliyat yapmanın yanı sıra aktif ötanazi de uyguladıkları bi­linmektedir. Antik Yunan'da kürtaj yapıp yapmamak her bir he­kimin ahlaki değerlerine bağlıdır. Ayrıca, ilaç vermek ile ameliyat yapmak arasında bir fark yoktur ve bazı hekimler uzmanlaşma so­nucu sadece ameliyat yapmışlardır.
Sayfa 170 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Amerikalı araştırmacı Levinsohn'nın Şikago'da 250'den fazla hekim ve cerrah üzerinde yaptığı anket şu sonucu vermiştir: "Size göre hekimler şu anda tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa tutulmuş yetişkinlere ötanazi uygulamakta mıdırlar?” sorusuna, anketi cevaplayan 156 hekimin yüzde 61'i evet demiştir. Levinsohn'a göre, birçok hekim, varolan yasalara göre katildir ya da en azından yaşamı uzatmak için bilinen her türlü tıp aracını kul­lanmadıkları için katildirler. Pasif ötanazinin, ceza gerektiren bir fiil olmasına rağmen, hekimler tarafından zaten gizlice uy­gulanmakta olduğu yoğun bir şekilde ileri sürülen bir iddiadır.
Sayfa 136 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Ötanazi, ölüme yol açan fiil yönünden ikili bir ayrıma tabi tu­tulmaktadır: aktif ve pasif ötanazi. Pasif ötanazi genel anlamda, hastanın bir müddet daha yaşamasını sağlayan yaşam destekleyici tedaviyi sunmayarak veya yaşam destekleyici tedaviyi sona er­direrek ölümü hızlandırmak olarak kabul edilmektedir. Aktif öta­nazi ise, ani ölüme neden olan ölümcül dozda ilacı enjekte etmek olarak görülmektedir. Bu ayırım, gerek dünyada gerekse ülkemizde önemsenmekte ve hekimlerin çoğu, pasif ötanaziye aktif ötanaziye göre daha sıcak bakmaktadırlar.
Sayfa 135 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Eski ceza yasasının büyük bir problemiymiş
Kürtajla ilgili Türk Hukuku'ndaki durum da, klasik yaşamın do­kunulmazhğı tezinden bir sapma olarak değerlendirilebilir görünse de, gerçekte kürtaja ilişkin yaklaşımın çok farklı olduğu göz­lemlenmektedir. Türk Hukuku'nda, annenin yaşamı tehlikede olmadığı müddetçe, çocuk düşürme 1983 yılına kadar suç kabul edil­mekteydi. Her ne kadar burada korunanın fetüsün hakkı olduğu düşünülse de, Ceza Yasası'nda çocuk düşürme suçlarını dü­zenleyen 468-470. md'lerin bulunduğu faslın başlığının "ırkın tümlüğü ve sağlığı aleyhinde cürümler" olması şüphe uyandırmaktadır. Fetüsün potansiyel yaşamının korunmasından çok, ırkın çoğalması ve korunması gibi bir amacın güdülmesi ile to­taliter bir bakış açısının ortaya koyulduğu söylenebilir. Bu başlığın Faşist İtalya'nın 1930 tarihli Ceza Yasası'ndan esinlenilerek ha­zırlanmış olması da söz konusu düşünceyi desteklemektedir.
Sayfa 122 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Bazı insanlar için, acı içinde, korkunç bir biçimde kötürüm olunsa da, kendileri için önemli olan bir şeyi bitirebilmek amacıyla yaşamaya devam etmek önemlidir. Örneğin, otuzdört yaşında kan­serden ölen başarılı filozof Gareth Evans, hazırlamakta olduğu ça­lışmasını bitirebilmek amacıyla, mümkün olduğunca fazla ya­şamak için büyük bir çaba harcamış, tıbbın yardımını sonuna kadar kullanmıştır.
Sayfa 107 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Ondokuzuncu yüzyılda, hastalık ve yaşlılık nedeniyle intihar akılcı intihar türlerinden en yaygın olanıydı. Il. Enternasyonal'in önderlerinden Fransız sosyalist yazar Paul Lafargue, Karl Marx'ın kızı olan karısı Laura ile birlikte 1911'de bu yüzden intihar et­miştir. İntihar mektubunda, yaşama sevinçlerini ve zevklerini elin­den alan, fiziksel ve entelektüel gücünden mahrum bırakan, ken­disini, kendisine ve başkalarına bir yük haline getiren insafsız yaşlılık gelmeden önce ölümle buluşmak istediğini söylemektedir. Lafargue mektubunda, yıllar önce, yetmiş yaşından fazla ya­şamamaya dair kendisine söz verdiğini belirtmektedir.
Sayfa 95 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
İntihar karşıtı önyargıya karşı en etkin saldırı Scho­penhauer'den gelmiştir. Ona göre, yaşamın terörü ölümün te­röründen daha ağır geldiğinde, insan yaşamına son verecektir. Schopenhauer'e göre kendini yok etmek insanın yaşama arzusunu yok etmesi değildir, çünkü intihar eden insanın yaşama yönelik ar­zusu azalmamakta, tam tersine, gerçekte, yaşamının farklı olmasını büyük bir acı duyarak arzulamaktadır.
Sayfa 94 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
New York'da 57 kişilik Protestan ve Musevi din adamı, ötanazinin in­sani bir hareket olduğunu kabul ve beyan etmişlerdir. Bugün te­oloji ile ilgilenen bazı yazarlar da, ötanaziyi Katolik Hıristiyanlık'a uygun bir biçimde yorumlamaktadırlar.
Sayfa 87 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Resim