"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
‘Yakarsa dünyayı garipler yakar’ ekolünün vakur temsilcisi Martin Eden’le tanışacağım için oldukça hevesli ve heyecanlı bir vaziyette açtım kitabın kapağını... Bu heves ve heyacan –dürüst olmam gerekirse- son sayfalara yaklaştıkça Martin Eden’le artık vedalaşacak ve onu hayatımdan çıkaracak olmanın hazzını besledi. Yangın hiç sönmedi kitap
oluk oluk akan vajinamın içinde kertenkeleleriyle oynayan bir kadınım. Tutunmadan yükseldim..., güneşi bile geçtim, karanlığın gözlerini çaldım..; vahşetim bundan.
“tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
kiliselerin çanları sağır…
minareler kısa…
dekolte doktrinler giyinmiş abdal…
geç kalmış, geç yağmış yağmurlarla dolmuş
sarnıçlar, yırtıcı bir neşter darbesiyle, bulanmışlar
nükleer sevdalardan olan kuleler, rokoko kristallerle
süslenmiş tünellerde lime lime olmuşlar, bikes düşlere
darılmışım, sıçramışım ve
Kelebek kanadındaki toz gibi idi varlığın, gün geçtikçe siliniyordu benliğin. Her kanat çırpışta her göğe bir adım daha yaklaştıkça kaybediyordum seni. Saydam, şeffaf bir kanada eriştiğimde sen olmayacaktın ve belki bende uçma yetisini kaybeden bir tür böceğe dönüşecektim. Nasıl görünürdü, nasıl karşılanırdı bilmiyorum lakin bir karınca sofrasına meze olmaktı sensiz kalmak.
Anladım....
Sonum oluyordun her nefeste, nasıl ve ne zaman elim sana yetişmeye kalksa yeşeriyordu ümit. Gözyaşları oluk oluk akıyordu. Akmasına aldırmıyordun da inadına tebessüm edip kahkahayı basıyordun. Sonra zaman kavramını ortadan kaldırıp “Bekle, ne yap ne et bekle” diyor kahkahana kaldığın yerden devam ediyordun. Acımız hafifliyor ölüyorduk yavaş yavaş.
Ölüyordum…
Düz bir kapı açılıyordu semaya doğru binlerce merdiveni olan. Avuçlarımda sen çıkıyorduk bir bir yukarıya. Nasıl tutuyordum seni, yara alma diye sıkmadan, kaçma diye gevşetmeden avuçlarımda seni. Bir fenalık gelmesin diye defalarca siper ettiğim gövdemi daha hangi şarapnel parçalarına vurdurup hücrelerime ayıracaktın. Eti kemikten söktüğün gibi beni sensiz bıraktın sessiz bıraktın.
Ağladım….
seni seveni nesi güzel
nesi aşka hamal olan
nesi dudağına aşık
nesi elime elime.
tenden öte bahtiyar ellerin
hor, rol alınan ihtiyar adam gibi
Hoş, sevdiğim gözlerinin içi
nesi benim meyvem
nesi senin ensenin sesi
nesi dibimde oluk oluk su
ah buna damağımda biten
henüz çorba içmemiş,
altını pislememiş
memeleri anneminkinden de süt dolu
birkaç kelime beliriyor.
seni sevenin ben
ölse de inciri ocağına dikmem.
Zeynep
İlim deryasına dalmaya niyet etmiş herkesin bu kitabın başına geçip oluk oluk su içmesi gerek diye düşündüm okurken.Ve suya doydum derken kitap bittiğinde asıl susuzluğunuzun yeni başladığını fark edeceksiniz.Hayırlı okumalar...
Janya
tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
kiliselerin çanları sağır…
minareler kısa…
dekolte doktrinler giyinmiş abdal…
geç kalmış, geç yağmış yağmurlarla dolmuş
sarnıçlar, yırtıcı bir neşter darbesiyle, bulanmışlar
nükleer sevdalardan olan kuleler, rokoko kristallerle
süslenmiş tünellerde lime lime olmuşlar, bikes düşlere
darılmışım,
Hayatımda belki de hiç bir kitapta bu kadar ürkmemiştim.
Tek istisna Stephen King'in Mahşer adlı başyapıtıydı: Mahşer, salgın hastalığın yayılışını en az 500 sayfa boyunca anlatırken beni çok etkilemiş, artık hapşıran insanlardan ürker ve gerçekten kâbus görür duruma gelmiştim.
Kafes, daha önce pek bilmediğim bir korku duygusuyla dolu. Aldığı
¶¶Kanun kağıtlarda kaldı. Böyle yaz... ¶¶
¶¶Dünyanın bütün kötülüklerine baş kaldır. Bazen senin iyiliğin başkasının kötülüğüne de olabilir.
Kendi iyiliğine de baş kaldır…¶¶
Yaşar Kemal bizzat söyler: "İnce Memed'i bitirince takla attım."
Yazarını bu denli etkileyen bir kitabın okurunda hiçbir etki bırakmaması mümkün mü? Safi
YouTube kitap kanalımda Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık kitabını önerdim: ytbe.one/tPAQoHh_su4
"İnsan, insan sevmedikçe
İster yatakta, ister kolda kelepçe." Büyük Ev Ablukada
"Alnın açık bir şekilde vatani görevini yerine getirmen dileğiyle..." notu düşülmüş bir ilk sayfa. Kitaba gözlerimi ilk olarak böyle açtım.