İnsanların yaşayıp ihtiyarladıktan sonra, bir de cephede kurşunla vurularak ölebileceğini sanıyordu. Ölüm, sırayı saygıyı unutarak gelmiş, iki sevgili küçük kardeşini alıp götürmüştü.
"Gavur müslüman demezdi
"Kendisi için bir şey istemezdi"
Yatak ölümü beklemezdi"
Gitti vadesiz, gencecikken
Yiğitken, güzelken, incecikken
Ölüm, adın kalleş olsun!"
Bir akşam fidanlara döndük bahçede.
Suladı yataklarını o eski yağmur.
Sonra her gece ağıtlar duyduk; yürüdü çarşı.
Bizi bırakmayan kartal açtı pençelerini akşama.
Bir akşam yüreklerimize ilişti.
Bir akşam çelenk taşıdılar şehirden.
Tabut çaktılar bizi yeniden öldürmeye.
Sonra her gece intiharlar başladı.
Bizi bırakmayan kartal döktü tüylerini akşama.
Bir akşam mezarlarımızı örttü tüyleri.
Ölüm böyle bir şeymiş, galiba diye düşündü. Evdeki seslerin bir anda kesilmesi, kapıların kapanması, askıdaki baba ceketinin bir daha giyilmemesi, geceyarıları duyulan öksürük seslerinin kesilmesi demekmiş diye geçirdi içinden.