Kalk!
Bir çekidüzen ver kendine , Bir adım geriye, Seyreyle... Meşgalen ne boş İlgi alanın nahoş Dur düşün, Kendine gel Sarhoş... Arın, sadeleş At düşüncelerini önce Sonra kurtul yüklerden Verme paye neşenden... Dünya kalıcı değil Ölüm bir anlık Yaşamak kısa Gün bir gün ise Var o günü yaşa!
"Benden uzak dur!" diye yalvardı. "Lütfen, sadece uzak dur." Ölüm'ün sesinde, cevap verirken bir keskinlik vardı. Ufukta beliren karanlık bir ipucuydu. "Sanki daha önce denememişim gibi."
Reklam
Ne zaman bir şey yapsan, bu ne olursa olsun, dur ve kendine şunu sor: Ölüm, seni bundan mahrum bırakacağı için mi ürkütücü geliyor?
Sayfa 133 - Kapra Yayıncılık·Kitabı okudu
" Sevgili küçük ölüm Dur ayaklarının altını anlayalım, kaşlarını, eksik kalan yerlerini, karlar kraliçesini ev içlerinin, tarihin sonsuz noktalama işaretlerini de ... Kaçalım kalık çalıkuşund~n ve daha nelerden, Ülkemizin kırmızı kayığıyla, O döker yine suçunu, . Örtse de sisle ayıbını gece! "
Bu, açlık denilen öyle bir ihtiyaç, öyle bir mecburiyetti ki insana ancak ölüm “Dur!” diyebilirdi. Son gayretini, son nefesine kadar sarf edecekti. İşleyen elleri, kalbiyle birlikte durabilirdi. Huzur, istirahat tavsiyelerini, nasihatlerini mideden uzanan hain, insafsız bir pençe lahzada boğar, öldürürdü.
Sayfa 91
- YEVMİYE: SAKAL
12 Mayıs 1983’de son görüşmemiz: Amerika-Rusya, İran-Irak, İslâm dünyası ve Türkiye, Ekonomi ve anarşi... Bütün bunlar konuşulurken, Üstad’ta müthiş bir huzur, müthiş bir güzellik; ve onun nasıl dışa dönük ve eşya ve hâdiseye pençesini geçirmek isteyici bir mizaca sahib olduğunu bilenlere ters, içe dönük... Bugün hiçbir şeyden o şeye yapışık bahsetmiyor ve birden, “gök gözlü kâfirler” sözünden sonra sesi ve gözleri... Sesi ve gözleri... Celâl sıfatıyla maruf Üstadım’ın, ömrümce duymadığım ve şefkat nefesiyle saran sesi... Konuşurken, içini kollar ve uzun uzun sükût araları verirken, buradan sonra sanki konuşmuş olmak, konuşmayı uzatmak ister gibi kesintisiz konuşuyor. Dünya ve meseleleri öyle buruşuk ki, ne anlattığı mühim değil, gözümde yok; ama bu konuşması bitmesin... Tabiî ki bitti... Ve ben, bunun perde önündeki son görüşmemiz olduğundan habersiz, zevkten kaç köşe olduğum meçhul, elini öpüyorum: —“Dur bakayım, SAKAL bırakmışsın...” Yüzüm avuçlarının içinde. Eyvah! Kızacak mı? —“Benim kadar olmuş, maşallah, maşallah, hadi bakalım!”
Temmuz 2012, TEDAVİ - GARDİYANLAR, YEVMİYE: SAKAL, İbda Yay.·Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.