Bir çekidüzen ver kendine ,
Bir adım geriye,
Seyreyle...
Meşgalen ne boş
İlgi alanın nahoş
Dur düşün,
Kendine gel
Sarhoş...
Arın, sadeleş
At düşüncelerini önce
Sonra kurtul yüklerden
Verme paye neşenden...
Dünya kalıcı değil
Ölüm bir anlık
Yaşamak kısa
Gün bir gün ise
Var o günü yaşa!
"Benden uzak dur!" diye yalvardı. "Lütfen, sadece uzak dur." Ölüm'ün sesinde, cevap verirken bir keskinlik vardı. Ufukta beliren karanlık bir ipucuydu. "Sanki daha önce denememişim gibi."
" Sevgili küçük ölüm
Dur ayaklarının altını anlayalım,
kaşlarını, eksik kalan yerlerini,
karlar kraliçesini ev içlerinin,
tarihin sonsuz noktalama işaretlerini de ...
Kaçalım kalık çalıkuşund~n ve daha nelerden,
Ülkemizin kırmızı kayığıyla,
O döker yine suçunu,
. Örtse de sisle ayıbını gece! "
Bu, açlık denilen öyle bir ihtiyaç, öyle bir mecburiyetti ki insana ancak ölüm “Dur!” diyebilirdi. Son gayretini, son nefesine kadar sarf edecekti. İşleyen elleri, kalbiyle birlikte durabilirdi. Huzur, istirahat tavsiyelerini, nasihatlerini mideden uzanan hain, insafsız bir pençe lahzada boğar, öldürürdü.
12 Mayıs 1983’de son görüşmemiz: Amerika-Rusya, İran-Irak, İslâm dünyası ve Türkiye, Ekonomi ve anarşi... Bütün bunlar konuşulurken, Üstad’ta müthiş bir huzur, müthiş bir güzellik; ve onun nasıl dışa dönük ve eşya ve hâdiseye pençesini geçirmek isteyici bir mizaca sahib olduğunu bilenlere ters, içe dönük... Bugün hiçbir şeyden o şeye yapışık bahsetmiyor ve birden, “gök gözlü kâfirler” sözünden sonra sesi ve gözleri... Sesi ve gözleri... Celâl sıfatıyla maruf Üstadım’ın, ömrümce duymadığım ve şefkat nefesiyle saran sesi... Konuşurken, içini kollar ve uzun uzun sükût araları verirken, buradan sonra sanki konuşmuş olmak, konuşmayı uzatmak ister gibi kesintisiz konuşuyor. Dünya ve meseleleri öyle buruşuk ki, ne anlattığı mühim değil, gözümde yok; ama bu konuşması bitmesin...
Tabiî ki bitti... Ve ben, bunun perde önündeki son görüşmemiz olduğundan habersiz, zevkten kaç köşe olduğum meçhul, elini öpüyorum:
—“Dur bakayım, SAKAL bırakmışsın...”
Yüzüm avuçlarının içinde. Eyvah! Kızacak mı?
—“Benim kadar olmuş, maşallah, maşallah, hadi bakalım!”
Temmuz 2012, TEDAVİ - GARDİYANLAR, YEVMİYE: SAKAL, İbda Yay.·Kitabı okudu