mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık hayatın çeşitli biçimlerde geçer ve insanın ölümlü olduğu gerçeği de budur. bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. bu çelişkiyle yaşamak absürt'ün ta kendisidir. eğer hayatımızın anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorsak, kendimizi öldürmeli miyiz? bu trajik kısır döngü nasıl aşılabilir? fakat ben intihardan yana değilim, yaşamın anlamsızlığının yok edilemeyeceğinin bilincindeyim ancak bununla savaşmaktan da kaçınmıyorum.
Tanrı gerçekten var mı, yoksa kutsal imtiyazlarının korunmasını gözeten bu yeryüzü güçlüleri tarafından, vatandaş- larını daha da rahat sömürebilmek için, kendi tasarılarına göre mi yaratılmıştır; yeryüzünün gökyüzüne bir yansıması mıdır; bu gibi şeyleri artık umursamıyor, ben yalnız sabaha çıkıp çıkmayacağımı bilmek istiyordum. Ölümün karşısında mezhebin, imanın, itikadın ne kadar gevşek ve çocukça olduğunu hissediyordum. Sağlığı yerinde ve mutlu olanlar için, eğlencelik şeylerdi bunlar. Ölümün ve çektiklerimin korkunç gerçeği karşısında, kıyamet günü üzerine, ruhun ahretteki mükafatları üzerine bana telkin ettikleri şeyler, tatsız bir aldatmaca oluyordu. Bana öğrettikleri dualar, ölüm kor- kusu karşısında etkisizdiler
''Yazdıkların şiir değilse kalsın”
…
“Aklınla yapayalnız baş başa
Nice alevli geceler geçtin”
…
“Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla”
Cahit Zarifoğlu
Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok
esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Mitch Albom'un üniversiteden hocası Prof. Mori ile ölümünden önce 14 hafta boyunca her Salı günü hayatla ilgili yaptıkları diyaloglar yer almaktadır.
Mori'ye 1994 yılında ALS teşhisi konur. Öleceğini öğrenen Mori bunun için üzülmek yerine, en çok sevdiği öğretmenlik mesleğine devam eder. Son derslerini Mitch ile yapar ve
Zengin ailenin, Münevver'in, emeğiyle geçinen acılı ailesine teklif ettiği paranın miktarı utanmazca olağanlaştırılarak konuşuluyor, el birliği ile kadın cinayeti gerçeği "magazinleştirilerek" örtülmeye çalışılıyordu. "Sanki ölüm Münevver'i çağırmış! Cem'in Münevver ile yaptığı MSN konuşmalarındaki şok detaylar." "Cesedin başında SEVİŞTİLER Mİ?" gibi, büyük harfle yazılan rezil manşetlerle, kadınlara karşı işlenen çok ciddi bir suç, utanmazca başka suçlarla örtülmeye çalışılıyordu.
Ece Apaydın postmodern bir şair. Sözcüğü gerçeği anlatmak için kullanmıyor, bir gerçek yaratmak için kullanıyor. Dilin olanaklarını sınırsızlaştırıp bu sınırsızlıkta şiirini büyütmüştür.
Bir şiirin inine hemen ulaşmak şiiri cazibeli kılmıyor. Şiir kendisini hemen okura teslim etmemesi gerekir. Şair okura zorluk çıkarmalı, kuru ve açık bir
Bir kaçıştır bu;
Çünkü en az ölüm
Kadar korkar insan
Yaşamaktan.
Karıştırır puslu düşü
Katı gerçeğe.
Düşü biraz gerçek,
Gerçeği de düş yapar,
İnanır bilinmeyene
Bilinen kadar.
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ?
“Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
Libido Nedir?
Libido, ilk defa Sigmoud Freud’un bir öğrencisi tarafından kullanılan bir kelimedir. Freud’a göre libido, yaşam içgüdüsü, enerjisidir. Çoğalmayı, üremeyi dolayısıyla cinsel dürtüleri teşvik eder. Türk Dil Kurumu’na göre libido ‘İnsanın davranışlarının temelini oluşturan cinsel içgüdü’dür.
Tıbbi literatürde libido, cinsel arzu
"Altı bin dönüm arazin,üç yüz altının olacak.Peki sonra?
Öteki bütün yazarlardan daha ünlü olacaksın da ne olacak sanki?"
Ölüm,hayatın boynunu giyotinle vuruyordur hep ve bir insan ne kadar zengin,ne kadar ünlü,ne kadar mutlu olsa da başını o giyotinin altına koyuyordur vakti gelince.
"İnsan dagar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fare eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Önce, aşağılayan ve