Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!(Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!) Düşüncemizin katlanması mı güzel, Zalim kaderin yumruklarına, oklarına Yoksa diretip bela denizlerine karşı Dur, yeter! Demesi mi? Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız Bitebilir bütün acıları yüreğin, Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. Uyumak, ama
Bazen sanki karşısında biri varmış gibi konuşup, çok değişik bir ses tonuyla gülüyordu. Zaman zaman birden öfkeyle bir bağırıyordu ki, neye uğradığımızı şaşırıyorduk. Ben de de panik atak başlamıştı. Yerinden kıpırdarsa, ben aniden çok korkuyordum. Yanımda bir başkası yükses sesle konuşsa, öksürse çok korkuyordum. O sinirlenince elim ayağıma
Reklam
Ölüm basittir aslında. Tahrip edici bir yıkım topuzudur. Size vurur, paramparça olursunuz ama bir süre sonra toparlanırsınız. Ama o bilinmezlik, o şüphe, o çok hafif umut ışığı içinizi acımasız bir mikrop gibi kemirip durur. Çürümeyi durduramazsınız. Yenilenemezsiniz. Kuşkunuzun içinizi kemirmesine mani olmazsınız. Orman, Harlan Coben
İmsaktan gündoğumuna kadar geçen zaman, insana anne karnına düştüğü andan doğumuna kadar geçen zamanı anımsatır. Gündoğumundan öğle vaktine kadarki zaman ise, çocukluk ve ilkgençlik yıllarını. Öğle vakti, gençliğin simgesidir; ikindi ise insanın her açıdan kemale erdiği kırklı yılların. Nasıl günün meyvesi en ziyade öğleyle akşam arası zamanda, bilhassa ikindi vakti devşiriliyorsa, insan da yaşın kemale erdiği bu dönemde ömrünün en dinamik ve en verimli yıllarındadır. Ve nasıl ikindi sonrası güneşin ışığı ve ısısı giderek zayıflıyorsa, ömrün ikindisinden sonra da insan kuvvetten düşmeye, istidadça zayıflama emareleri göstermeye başlar. Artık hastalıklar sık sık uğramaya başlamıştır ömür semtimize. Yorgunluklar, za'fiyetler hakeza... Sonra ömrün akşamı başlar. 'Yaşlı'dır artık insan; yaşlılığın izleri giderek belirginleşir ve sonra bedenimizin iyice çöktüğü ömrün 'gece'si günler gelir. Sonra da ölüm gelir. Bu dünyadaki ömrümüzün sonudur ölüm; ama bir diğer açıdan, yarınsız bir günün sonsuz sabahına uyanışımız...
SES üşür. AŞK çift kişilik bir yalnızlıktır. HAYAT ölüme ulanmış tiz bir çığlık... ÖLÜM ışığı kemiren kör bir karanlık... SEN her yeri kaplayan ince bir serap... BEN küçülüp azalan bir kum tanesi...
Sinemaya gitmek için bırakılan bir kadın. Artık sözleri dinlenmeyen bir yaşlı adam. Hiçbir işe yaramayan bir ölüm. Sonra öbür yanda dünyanın tüm ışığı. Ne çıkar insan her şeyi kabul ettikten sonra? Birbirine benzeyen, gene de farklı olan üç yazgı söz konusu. Ölüm herkesin başında ama herkesin ölümü kendine göre. Olsun güneş yine de ısıtıyor kemiklerimizi.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.