Önce ellerini gördüm; nasıl aydınlıktı öyle
Yıllardan bir yıl, vakitlerden bir akşam
Kovdu çevremden bütün kötülükleri
Önce ellerin
Önce ellerini gördüm, tuttum, bırakmam
Bilmezdim eskiden ben bu şafakları
Öğrendim nasıl da güzelmiş yeryüzü
Bir kıtabı eleştirmek haddim değildir, bir kitabı eleştircek kadar çok kitap okuduğumu da düşünmüyorum ama bu kitaba susmak da istemiyorum :)
Oğuz Atay ile hep konuşmayı hayal etmişimdir yapacağım tercihlerde fikirlerini almak, hayatın akışı hakkında biraz da olsa sohbet etmek istemişimdir. Bu kitap tam olarak bana bunu sağladı.
Benim gibi dayanamayıp son sayfasını okuyanlardansanız hiç öyle son sayfasındaki gibi gelismeler olmuyor. Her seyi takip etmelisiniz: zaman, mekan, kisiler vs. İnsanın en çaresiz kaldığı konu karşısında yani ölüm karşısında nasıl tepkiler verdiğini, neler hissettigini o kadar güzel anlatılmış ki yakınını kaybeden biri okuduğunda tercüme edemediği o kelimeleri bu kitapta çok rahat bulabilir. Kelimelerle anlatılmaz dediğiniz o hissi her sayfasında bulabilirsiniz.
Bu ilk okuduğum Oğuz Atay kitabı değildi, nasıl hissettirdiğini bildiğim için başladığım andan son zamana kadar heyecanla okudum. Kesinlikle ön yargıyla başlamayın kitaba ilk başlarda belki garip gelecek olay akışı ama sonrasında kendinizi Selim bile sanacaksınız :)
+spoiler+
Selim'in Tutunamayanlar Ansiklopedisinde kendini bulamadığı için mi yoksa Selim'in ölümünü anladığı için mi Turgut kendisini her seyden soyutladı?
Günseli seli seli Selim :))
Takılmış bir taş plak şarkısının romana dönüşmüş hali…
Eserin İngilizce Orijinal Adı: South of the Border West of the Sun (1992)
ABD’li kadife sesli siyahi caz piyanisti ve yorumcusu Nat King Cole’ün ve hatta ünlü Frank Sinatra’nın da yorumladığı efsane şarkı ‘’South of the Border’’a ithafen çıkış noktasını alıp Murakami kurgusuna dönüşen bir
Ne Toutankhamon'muş :) Üşenmezseniz okuyun, cidden ilginç.
Toutankhamon'un cenaze salonunun giriş kapısı üstünde "Burada dinlenen firavunu ebediyeti içinde rahatsız edecek kişiye ölüm kanatlarıyla dokunacaktır." diye yazılıdır.
Üç bin beş yüz yıl boyunca, bu 12 Şubat 1924 günündeki, yedi yıllık bir kazıdan sonra, Lord Carnarvon ve Howard Carter’in kral mezarına girişine kadar, hiçbir zaman,
"Yanımdan hiç ayrılma! Hangi biçime girersen gir, beni çıldırt! Yalnız içinde seni bulamadığım bu uçurumun dibinde beni bırakma! Of Tanrım! Anlatılmaz bu! Canım olmadan nasıl yaşarım! Ruhum olmadan nasıl yaşarım!"
Bu seri devlerin güç savaşı, kim dost kim düşman belirsiz, herkes çıkar uğruna en yakınını kurban verebilir... Sağ el dostun sırtını sıvazlarken sol el silahında hazır bekliyor. Dikkat et aslanlara yem olabilirsin.
☙Seriye hayranlığım aşikar. Final kitabı #ihtirasmevsimi ni heyecanla bekledim. İkinci kitabın kapağını ağzım açık kapatmıştım, son sayfayı İki kere okudum acaba doğrumu anladım diye çünkü tam kaos temelleri atılabilecek bir sahneydi. Ve tahmin ettiğim gibi bu kitabımızda aynen öyle başladı.
Nefret ettiğim karakterlerin bazılarında ki değişim duygulandırdı.( Henry ) Aksiyon bu kitapta da son sürat devam etti.Uzaya çıktık, okyanusun altında mavi kürede aşka tanık olduk, devlerin savaşında son nefeslerini okuduk, ihanetin acısını hissettik, teknolojinin gelişmişliğiyle hem korktuk hem hayallere daldık.
Ah daha nasıl anlatsam. Okuyun net.
Bilimkurgu, aşk, +18,ekonomik savaş, ihanet, güven, ölüm...
Dolu dolu seri. Konusuna girmedim, çünkü diğer iki kitabının postunda konusundan bahsetmiştim ordan okuyabilirsiniz. Zira bu final kitabı anlatılmaz efendim okuyun görün.