Bazen ölüm vardır
Ölümden önce gelir
Mesela bir hapishanede bir hücrede yaşanır
Sorular hep yanıtsız kalır orada
Sadece konuşan rüyalardır
Yahut hayaller suskun duvarlarda
Gözler kabul eder parmaklar kabul eder
Ama beyin hep umuttan yanadır.
"Duymak kolay
Anlatmak değil"*
Uzun zaman önce bazı sebeplerden ötürü bir kenara not aldığım mısralar. Neden anlamak değil de anlatmak kelimesini seçtiğini merak etmiştim. Duymak da öyle kolay değildir bakıldığında. Dinlemek ise emek isteyen bir eylem. Dinlemek ve anlamak, anlatmak ve duymak... Karşılaştırılan kelimeler arasında nasıl bir bağ kurmuştu ki birini diğerinden kolay görebildi? Mevzu, saygıdeğer bir hocamın dediği gibi "bir dinleyen bulunur" mu idi? Zira dinlemeden evvel duymak yani anlatılanı fark etmek gerekir. Yahut mesele, anlatabilmenin nasıl fehmedildiğiyle mi ilgiliydi? Zira ne kadar ve ne yolla anlatırsan anlat, duymayan birinin karşısında hiçbir şey anlatmamış olursun. Sözleri tüketirsin ve sonuç: Boşlukta çırpınan kelimeler.
İşte burada müstehzi bir tavır takınıp duymayanlara mı kinaye edildi? Yahut anlatmanın güçlüğüne mi sitemliydi? Söz söylemek cesaret ister. Bayazıt, bunca mısrasına rağmen anlatmanın kolay olmadığını belirttiyse "susmanın kalelerine sığın"mak zamanı gelmiş demektir.
*Adil Erdem Bayazıt, Ölüm Risalesi.