İnsanlar birbirlerini ölümcül bir ışınla öldürür gibi sevgiyle öldürüyorlar. Doymak bilmiyorlar; bütün sevecenlik onlara, bir tek onlara yönelik olmalı. Bu duygunun tamamını istiyorlar; çevresindeki her şeyi tüketene kadar emen, toprağın, fidelerin gücünü, nemini ve kokusunu çalan büyük bitkilerin hırsıyla etraflarındaki yaşam enerjisini çekip almak istiyorlar. Sevgi muazzam bir bencillik. Sevginin korku imparatorluğunda ölümcül bir yara almadan yaşayabilen çok insan var mıdır, bilmiyorum.
BİR ŞEYLER EKSİK
Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz.
...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz.
''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
BİR ŞEYLER EKSİK
," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
...
Selam kitapseverler
Favori yazarımla geldim iki günde bitirdim o derece
Bu sefer ki konumuz; #yalanıngölgesinde kitabından bildiğimiz Deniz Karadağ'ın kızı, Boran Karadağ'ın kardeşi Mihrimah
Mihrimah sürekli keyifli olan ruh hali, her şeyi eğlenceli tarafından ele alması, moralini hep sağlam tutması yönünden özel bir kadın. Kırık
"Papatya, temiz sevgi anlamına gelirdi ve bu piyeste papatya benim ellerimle birlikte kana bulanmıştı. Temiz sevgi, karanlık ve ölümcül sevgiye dönüşmüştü. "
Nevada’da, 1936 yılının Las Vegas’ındayız. Geleceğin şatafatlı ve ışıltılı günleri hâlâ daha çok uzakta. Kumarın, fuhuşun ve başlıca ekonomik faaliyetlere damgasını vuran azılı suçluların kol gezdiği itiş-kakış dolu bu kent, şimdiden “Günahlar Şehri” unvanını kazanmış durumda. Ve Las Vegas’ın güçlü komiseri Cash McCogan bütün pislikleri temizlemek
Haziran 2016’nın son günleriydi... Masörü, karnının sol tarafında bir şişlik fark etti. Oysa ne ağrısı ne de başka bir sağlık sorunu vardı. Usta müzisyen Fatih Erkoç, içindeki şüpheyle hastanenin yolunu tuttuğunda aklında kanserin k’si yoktu. Ancak üçüncü evre lenfoma teşhisi kondu. Tedavi sürecinde günlük tutan Erkoç, ‘Avuç İçi Kadar Mutluluk’ adlı kitabında kanseri nasıl yendiğini anlatıyor. Bir röportajında şöyle demiş:
"Kitabımda da dediğim gibi, bence en ölümcül olanı ruh kanseri. Kanser vücuttan atılır ama can çıksa da huy çıkmaz misali o kötü hücreler ruhtan atılmıyor. Bunun ilacı yok. Bu yüzden yeter ki kirlenmeyelim, ruhumuz kanser olmasın."
Sizleri 1992 yılına götürüyoruz. Fatih Erkoç söylüyor. "Avuç İçi Kadar" diyor.
"Her zaman az veren candan verirmiş
Bana biraz ümit biraz sevgi ver
Kim demiş sevenler çok şey istermiş
Avuç içi kadar mutluluk yeter
Açtım ellerimi dilenci gibi
Çok görme ne olur çevirme geri
Küçük bir çocuğun sevinci gibi
Avuç içi kadar mutluluk yeter"
Lucifer'ın günahına ortaçağ düşünürleri "açgözlülük" adını vermişlerdir. Dante'ye göre bu kökten yeşeren günahlar kurt günahlarının, yani hiçbir güç ve paranın asla dolduramayacağı kadar derin bir kara boşluğa sahip olma halinin en büyüklerindendir. Açgözlülüğün ölümcül hastalığına yakalananlar için kendilerinin dışında kalan her şey ancak kendileri tarafından tüketilebilecek veya kendileri tarafından sahiplenilecek şeylerse değerlidir. Dante'nin cehenneminde bu günahtan ötürü bulunanların dokuzuncu çemberde, Buz Gölü'nde dondurulurlar. Hayatlarında kendilerinden başka kimseyi önemsemedim derinden sonsuza kadar Benlik buzuna hapsedilirler. Bu şekilde insanların sadece kendilerine odaklanmalarını sağlayarak Şeytan ve müritleri tüm canlıları birbirine bağlayan sevgi uyumuna sırtlarını çevirirler.
Birinci kural yaradana hangi kelimelerle tanımladığımız kendimizi nasıl gördüğümüze aynı tutar şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak utanılacak utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demekki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla yok eğer tanrı dendi mi evvela aşk merhamet ve şevkat anlıyorsan sen de bu vasıflardan bolca mevcut
İnsanlar birbirlerini ölümcül bir ışınla öldürür gibi sevgiyle öldürüyorlar. Doymak bilmiyorlar; bütün sevecenlik onlara, bir tek onlara yönelik olmalı. Bu duygunun tamamını istiyorlar; çevresindeki her şeyi tüketene kadar emen, toprağın, fidelerin gücünü, nemini ve kokusunu çalan büyük bitkilerin hırsıyla etraflarındaki yaşam enerjisini çekip almak istiyorlar. Sevgi muazzam bir bencillik. Sevginin korku imparatorluğunda ölümcül bir yara almadan yaşayabilen çok insan var mıdır, bilmiyorum.
Siyah İnci İngiliz yazar Anna Sewell tarafından 1877 yılında yazılmış bir romandır.On dört yaşında bir kas hastalığına yakalanarak kısmen yatalak olmuş.Geri kalan yaşamında seyahat edebilmek için küçük iki tekerlekli arabasını çeken ata bağımlı olmuş.Bir atın otobiyografisi olarak kurguladığı tek kitabı Siyah İnci'yi hastalığının ölümcül olduğunu öğrendikten sonra, son beş yılında yazmış.Kitabın esin kaynağı,hayvanlara eziyet edilmesine, özellikle de koşum atlarına sabit mengene kayışı takılmasına duyduğu büyük öfkeymiş.Amacının, " İnsanları atlara şefkat ve sevgi göstermeye,anlayışlı davranmaya teşvik etmek" olduğunu yazmış.
Siyah İnci adlı bir atın kendi ağzından doğumundan ölümüne kadarki yaşadıkları anlatılıyor.Güzel olduğu kadar iyi huylu ve akıllı bir at olan Siyah İnci, insan ve hayvanlar arasında süregelen ilişkiye karşı bir pencere açıyor.
Siyah İnciAnna Sewell · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20168,7bin okunma