Şimdi kapattım kapağını kitabımın ellerim titreyerek. Burnumda acı bir yanma... Boğazım düğüm düğüm... Gözlerimden elimde olmadan usulca süzülen yaşlar...
Nasıl sevmek bu böyle? Nasıl sevmek ki toprak bile giremez iki gönül arasına. Nasıl yaşar insan ölümle böyle iç içe? Ah hatıralar... Ne değerliler geride kalan için.
"Tuhaf bir adam oldum
Kendimle konuşuyorum evin içinde
Biraz da şu koltuğa oturayım, diyorum
Perdeleri ne kadar zamanda yıkardın, diyorum
Bir gün olsun açık bırakmıyorum yatağımızı
El ayak değmeyen yerler nasıl tozlanır böyle
Merak etme, mutfağı tertemiz ettim
Terlikler senin istediğin gibi duruyor
Çamaşır ipini silmeden asmıyorum çamaşırı
Bir kahve yapayım diyorum
İki fincan koyuyorum, süt hazırlıyorum sana
Sessizlikten mi nedir
Bütün bunları yüksek sesle söylüyorum
İnsan başka nasıl katlanır ölüme, bilmiyorum "
S.59
Kendime kızdım neden keşfedemedim bu satırları daha önce diye. Neden bu kadar geç kaldım diye üzüldüm. Okumadan geçilmemesi gereken bir eser. Ölümü, ayrılığı, yalnızlığı, aşkı anlatan okunası bir kitap.
"Yastığını koklaya koklaya öğrendim
İnsan bir kere ölmüyormuş meğer... "
S.69
Yaşıyoruz SessizceŞükrü Erbaş · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201613bin okunma
Ölüme yaklaşırken Ivan Ilyiçin hatıralar arasında en çok hasret çektiği zaman diliminin çocukluğu döneminde yaşadıklarının olması kitapta beni etkileyen en önemli unsur oldu. En masum ve temiz dönemden yavaş yavaş uzaklaşan baş kahraman zaman ilerledikçe temiz hatıraların azalarak ölüme yaklaştığını ama bir o kadar da ölümden uzaklaşıp hayata geri dönme isteği içinde bulur kendini. Günlük hayatımızda da yer alan ama farkına varmadığımız duyguların aslında bizde nasıl izler bıraktığını ölüm anında daha çok hissedildiğini güzel bir edebi eser bırakmış bizlere yazar.