Bu kitap, kaderine tevekkülünü ‘Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk. Varlığı görmedik ki yoksulluktan şikâyet edelim…’ diyerek asla isyan etmeyen, Anadolu’nun masumiyet dolu kadere rızasını anlatan bir ozanın ahlâk ve tevazuyla dolu hayatının hikâyesidir.
“Yolcuya yolda azık gerek. Ömrü garip bir yolculuktan ibaret ozan için yollar yolları izlemiştir, yıllar yılları emip bitirmiştir. Şimdi kala kala ölmek kalmıştır son azığı yerine.”
Bu hikâye çocukluğunda esmer teni, güneş kavruğu suratı ve bahtının rengi karaya büründüğünden ‘horlanan, taşlanan; aslında tasavvufi bir yol olan Abdallık, sufi geleneğinden gelen, Bektaşî-meşrepli, Yunus Emre yürekli, insan sevgisini kendine düstur edinmiş, edep seviyesinde Allah’a âşık olan bir adamın hikâyesidir.
Yazar o kadar güzel anlatmış ki, okurken bir yandan da tekrar tekrar dinledim, sanki ilk defa dinliyormuşum gibiydi. Bir insan ölümsüz olabilir mi?! Oluyor işte. Neşet babayı saygıyla ve özlemle anıyorum, hep de anacağım. İyi ki okudum, iyiliği, dostluğu, samimiyeti, güveni, aşkı okudum bu kitapta. Keyfli okumalar dilerim…