Ah zavallı dostum, sen şimdiye kadar piyangoyu çekmeli kısmetine düşen et yığıntısına, et tarlasına razı olmalı, orduya askercikler yetiştirmeliydin... Ve ancak böyle mesut olabilirdin. Halbuki sen hâlâ aşk dalgası geçiyor, sonu bulunmaz bir üzüntü çölüne, içi lav dolu bir cehennem uçurumuna, arkasında ateş fışkıran yanardağlar saklı uzak, aldatıcı, sunî bir serâba koşuyorsun... Bilsen sana ne kadar acıdım...
En birinci emelleri oğullarına, yahut kardeşlerine çirkin bir kız almaktır. Tanımadıkları evlere «görücü giderler. Ve erkeklerin birçoğu daha hâlâ bilmezler ki, bu görücü hanımlar güzelden ziyade bir çirkin ararlar. Ve mutlaka da bulurlar. Güzel bir kız alırlarsa kardeşlerinin yahut oğullarının onu seveceğini, onun lafını dinleyeceğini ve sonra kendi pabuçlarının dama atılacağını düşünmek onları çıldırtır. Güzellikten dehşetle ürkerler. Bunun için İstanbul'da koca bulamayan, evde kalan kızların yüzde doksanı en güzeller, en câzibeler, en sevimlileridir. Bu zavallı güzel Türk kızlarını görücü hanımlar beğenmez. «A, kardeş, çok güzel ama, şeytan gibi çok bilmiş... Biz oğlumuza cin değil, kız almak isteriz.» derler. Kimine alafranga, kimine sıska, kimine şirret gibi kusur bulurlar. Gayeleri tombul, beyazca, sessiz, mıymıntı, budala, cahil, ıslanmış tavuğa benzeyen kızlardır.
Reklam
Kadınları kahkahalarla güldürmek. İşte benim dünyada en zevk aldığım, en sevdiğim şey! Kadın, sakin dururken sönmüş bir lamba gibidir. Gülzelliği gülerken tutuşur.
At, ahır işlerinde sadece tımarı beceremiyordum.
Hele tımar… bu, en zevkli şeydi. Dadaruh, eline kaşağıyı alıp işe başladı mı tıkı… tık… tık! Tıpkı bir saat gibi…
Ahırın avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hazin şırıltısını duyardık.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.