Binlerce yıldan daha uzun süre bir imparatorluğa başkent olmuş bir şehrin yirmi dört saat içinde, mağlup edilenlerinkinden tamamıyla farklı bir dile, rakip bir dine ve geleneklere sahip bir millet tarafından kurulup geliştirilen bir devlete başkent olması, tarihte sık rastlanan bir olay değildir. II. Mehmet'in fethini izleyen değişiklikler ani olduğu kadar çok da büyük olmuş olmalıydı. Ve yaptıkları Fatih'e büyük itibar kazandırmıştı. O günden bu güne Kostantiniye'de Hristiyan veya Yahudilere hiçbir şekilde zulüm veya eziyet yapılmadığına inanıyorum. İstanbul'u', Galata ve Üsküdar'ı bir arada düşünürsek, burada bugün belki Hristiyan nüfus Müslüman nüfustan daha kalabalıktır. Bunun nedeni ise Türklerin genelde yeteri kadar takdir edilmeyen hoşgörü geleneğidir. Tabii ki başlıca kiliseler camiye dönüştürülmüş, haç yerini hilale bırakmış; ermişleri, azizleri ve melekleri tasvir eden sayısız fresk ve mozaik, çoğunlukla kalıcı şekilde, kalın bir kireç tabakasıyla çarçabuk örtülmüştü. İslam dininin mutlak sadeliği onların yerine Allah, Muhammed, Ebu Bekir, Hasan, Hüseyin, Ömer, Osman ve Ali isimlerini yerleştirdi. İstanbul ve belki de bütün İslam dünyasındaki camilerin içi Arap harfleriyle yazılı bu sekiz ismin muhteşem hatlarını taşıyan levhalarla süslenmiştir.