Gerçek sentez, o an için toplumsal mekânda mevcut taleplerin niceliksel ortası anlamına gelmez. Bu, sadece ve sadece, toplumsal ganimetlerinin ne “sağ”dan ne de “sol”dan tehdit altında bulunma­sını istemeyen, toplumsal bir statünün daha yeni yeni yükselmiş olanlar lehine istikrara kavuşturulmasına yarayan bir çözüm anla­mına gelirdi. Oysaki, tam tersine, bünyesinde birikmiş kültürel de­ğerlerden ve toplumsal enerjilerden mümkün olduğunca fazla şeyin geride kalacağı ve tarihin ilerici bir şekilde ilerlemesini teşvik ede­bilecek bir politik tutum söz konusu olmalıdır. Yeni statü, aynı za­manda, tüm kapsamlılığıyla ve olabildiğince organik bir biçimde ön plana çıkarak, biçim değiştirici gücünü gösterebilmelidir.
Sayfa 155 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okuyor
"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim," dedi: "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda."
Reklam
“Söz mü?" diye fısıldadı. “Söz," diye cevap verdim kısık sesle. Bu kızı daha iyi hissettirmek için dünyada var olan tüm sözleri verebilirmişim gibi hissediyordum. “Ben arkandayım.”
"Pisliğin tekiyim,” dedim pembe okul çantasını sırtımda kıpırdatıp onu daha yakınıma çekerken. “Sürekli işleri batırırım.” “Bilerek mi yaptın?” “Ne? Hayır. Bunu sana asla yapmam.” “Söz mü?” “Evet. Söz veriyorum." Ocak ayıydı. Yağmur yağıyordu. Soğuktu. Tuhaf ve endişe verici bir his yüzünden içimdeki lanet olası bir şey­lerin alev aldığım hissediyordum.
Yahudi halkı adına Filistin'in biteviye talan edilmesi; Kitab-ı Mukaddes, Siyonist ideoloji ve (denizaşırı destekçileriyle beraber) İsrail devleti arasındaki manevi, ideolojik, kültürel ve uygulamalı sürekliliğin bir parçasıdır. Her ikisi de başarılı siyasi sistemler olan İsrail ve Siyonizm, Yahudi kutsal metinlerinde İbrani Tanrısı
941 yı­lına kadar da Çin'in kuzeyinde Türk adıyla yaşayan topluklar söz konusu oldu. Ama esas Batı Orta Asya' daki yoğunlaşma Karahanlı, Selçuklu ve Gazneli gibi devletleri, hatta Ön Asya'nın batısına uzanan Osmanlı İmparatorluğu ile ortaya çıktı. Yani doğuda tutunamayan boy gruplarının çoğunluğu batıya doğru kayarak bahsettiğimiz büyük çaplı devlet ve imparatorlukları kurdu. Türk kelimesi de Bizans, Arap ve Fars, Rus ve diğer komşu milletlerin kaynaklarında yaşama fırsatı buldu.
Reklam
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim." dedi: "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda."
~Arapça'nın zenginliği ~
Mesela 𝙠𝙖𝙗𝙧 kelimesi, herhangi bir mezar veya defin yerine işaret ederken, 𝙢𝙚𝙧𝙠𝙖𝙙 ("uyuma mekânı") kelimesi, merhum bir sevdiğimizin uzun uykusundaki mezarına tekabül etmektedir. 𝘾𝙚𝙙𝙚𝙨̧ kelimesi ise hiçbir iz veya emare kalmamış bir defin yeri için kullanılır. Aşağıya inen bir mağara 𝙜𝙖𝙧 iken, açık alana çıkana 𝙠𝙚𝙝𝙛 denilir. Uzun
On birinci asrın edebiyat âlimi İbn-i Reşik şairlerin statüsü hakkında şöyle der: Bir Arap ailesinde bir şair zuhur ettiğinde civardaki diğer kabileler, bunu tebrik etmek için o ailenin etrafında toplanırdı. Ziyafetler hazırlanır, kabilenin kadınları gruplar halinde toplanıp düğünlerde olduğu gibi ud çalar ve erkekler, delikanlılar birbirlerini tebrik ederlerdi. Zira bir şair, [kabilesi için] hepsinin şerefi için bir müdafaa kaynağı, itibarlarına yöneltilen hakaretleri defeden bir silâh ve hem şanlı işlerini devam ettirmenin hem de şöhretlerini daimi kılmanın vesilesi idi.
Reklam
Herkes öldürür sevdiğini...
Bir başkasının serüveni ise, cüzdanında fotoğrafını taşıdığı kişiler tarafından bitirilir bir akşam. "On altı yaşındaki kız olan Naile'nin tecavüze uğrayıp, hamile kaldığından ailesinin haberi yoktur. Naile başka bir sebepten hastaneye başvurduğunda durum ortaya çıkar. Doktorlar olacakları tahmin ederek kızı alıkoyarlar hastanede. Savcılık da haberdar edilir durumdan. Naile'nin babası savcıya söz vererek, dört gün sonra doğum yapan kızını ve bebeğini teslim alır hastaneden. Aynı gece ağabeyi, kardeşi Naile'yi "Seni gezmeye götüreceğim," diyerek evden çıkartır. Annesi de "Hadi kızım gidin," der. Ağabey, kız kardeşini sokak ortasında vurup öldürür. Naile'nin hep yanında taşıdığı cüzdanından ise, babasının ve kendisini öldüren abisinin fotoğrafları çıkar. Fotoğraflara Naile'nin kanı bulaşmıştır."
yusuf bin esbat dedi: “iyi ahlâkın alâmeti on tanedir: yalan söylememek, varlıklara karşı insaflı davranmak, başkasının düşmesini istememek, kendisine karşı yapılan fenalıkları hoş görmek, mazeret kabul etmek, eziyetlere tahammül etmek, nefsin melânetini terk etmek, kendi şahsi kusurlarını görüp başkasının ayıplarını araştırmamak, kendisinden küçük ve büyüklere karşı güzel söz söylemek.”
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim." dedi: "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
Her şeyin ulaşılabilir olduğu dünyada hiçbir şeyin anlamı yoktur.
Ne olursa olsun hatanızın üzerine kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.